Whisper tarafından yazılan gönderiler

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    YahyaKemal ustamız ne demiş şiirinde

    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; / Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

    diyerekten sistemi sessizce yurda getireceğiz :)

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    22 OCAK

    GFS

    GECE GÜNCELLEMESİ

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.
    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.

    Evimizin arkasındaki yokuş yada rampa diyelim.O benim fotoğraflardaki klasik manzaramdır.

    Bahçeden aşağıya uzanan bir manzara

    O görünen evlerde yoktu, aşağı uzanan giden bir rampamiz vardı velhasıl küçükken.

    Hikayemiz ise karda kayak (kayık, gayık)kayma meselesi :)

    The content cannot be displayed because you do not have authorisation to view this content.


    "Evimizin arkası taş duvar ve yokuştur. Eskiden bomboştu, en aşağıda dere yatağı ve sonrası kuyu... Bizim taş duvardan aşağı o kesimde en az 4-5 yer yapılırdı kaymak için... İlk karda herkes ayaklarını bitişik tutarak ve kısa adım atarak kar ezerdik... Sırayla değil gönüllü herkes bu hareketi aynı alanda yapardı... Kar ezilir ve ilk seferler icra edilirdi, ama biraz zor olurdu... Henüz kayık yolu ne düzdür, ne de şimşirleşmiştir... Bir kaç sefer çökerek, çekerek; ellerde bir karıştan uzun değneklerle ittirerek aşağıya kadar inilirdi..."

    "En ideal kayık malzemesi naylon ayakkabıydı... Genelde genç kadın ve kızlar, gelinler yazın giyerdi, kışın ise bizim gibilerin oyuncağı olurdu bu naylon yemeniler... O da ayrı bir hikaye aslında... Ayakkabı yeni olmayacak eski olacak, altında diş olmayacak varsa da biz sağa sola sert zemine sürte sürte dişleri yok ederdik. (Sonra mı? Ya dayak, ya fırça...)"

    "Naylon yemeni yoksa mutlaka dişsiz alem yemenisi olacak, o da eski ve dişsiz olmalı... Lakin her zaman naylon bayan ayakkabısı tercih edilir... Bir de herkeste olmayan potin yani kösele ayakkabı. onunla da iyi kayılırdı, ama nerden bulacaksın..."

    "Böyle araçlarla kaydıkça seferler artar, ezilen ve az da olsa sulanan kayık yolu uçak pistine dönerdi... Ayaktan koşarak gelip kayık yoluna oturarak çok iyi hıza ulaşılır... İşte o zaman en aşağıya uzağa kim varacak diye iddialar başlardı..."

    "Arka arkaya tutunarak yola düşmek, eğer denge varsa sizi en aşağıya götürürdü. Çünkü kalabalık olduğunda ağırlık arttığından hız da artardı..."

    "Sabahtan öğleye, öğleden akşama kadar süren eğlence, hava kararınca son bulurdu; ama sadece bir iki saatliğine.. Ne zaman baba camiye gitse evden kaçılır, arkadaşlarla yine o kayık yolunda tantana başlardı..."

    "Bizim oradan köy fırınına doğru ancak bir kişinin geçebileceği bir yol vardı ve kadınlar her zaman bizi sabote ederlerdi haklı olarak... Çünkü kayak yolundan geçmek, hele hele sırtında ekmeklerle dolu olan tekneyle geçmek çok zordu... Her şeyin düşmanı var, kayak yolunun düşmanı da fırın külüydü. O kül eğer bir kürek değil bir avuç da olsa oradan kayarak geçmek imkansızdır. Hızla gelirsiniz, küle yapışır kalırsınız. Sonuç, karda yuvarlanmak..."

    "Külün üzerine kar atar ve tekrar ezme işiyle süreci yeni baştan başlatırdık geceleri. Çok geç saatlere kadar seslerimiz duyulurdu. Baba zaten camiden direk odaya geçerdi. Anneler idare ederlerdi bizleri. Baba odadan dönmeden eve kapağı atardık, lakin önce köy fırınına giderdik. Kıçımızı, paçamızı, ellerimizi ısıtmak kurutmak gerekirdi. Eve mümkün olduğunca kuru dönmek şarttı. Fırının altı, insanın yüzüne vuran saman(fışkı) közü olur. O sıcaklık malumdur, açarsınız sadece simsiyah ve az da olsa sıcaklık veren bir şey görürsünüz. Ne zaman küreği sokar karıştırırsanız o zaman sıcağın, ışığın kırmızının ne demek olduğunu anlarsınız. Anında kendinizi daha uzağa atarsınız."

    "Bu bizim işimizdi... Yılmadan, bıkmadan ve her gün zevkle yaptığımız, o günün en iyi aktivitesiydi..."