Böyle dayım olsun biton borcum olsun.. Vallah evden özel servis :ehuehu: :lol:
Whisper tarafından yazılan gönderiler
-
-
Gelirmi bilmem ama ben atayim kendi çayımdan :thumbup:
-
Allah korusun..
-
Bengüç Özerdem'in 2002 tarihli "Bir Celladın Anıları" adlı kitabı gerçek hayat hikayesi.
1983 yılında Afyon'da cellatlık yapmış olan ve altı kişiyi asan Abdurrahman Balakan'ın hayat hikâyesi,
BİR CELLADIN İNANILMAZ HİKAYESİ
Zengin olma hayali
Abdurrahman Balakan sokaklarda doğmuş, sokaklarda büyümüş, kısa yoldan zengin olma hayali ile şeytanın aklına uyup arkadaşları ile birlikte mağaza soymaya kalkmış ve ilk işinde yakayı ele vererek hapishaneyi boylamış bir Roman çocuğu. Hapishaneye adım atar atmaz hırsız olduğu gerekçesiyle "eşek sudan gelinceye kadar" dayakla karşılanmış, ilerleyen günlerde de gerek mahkûmlar, gerekse gardiyanlar tarafından en ağır dayaklardan geçmiş, en ağır koşullarda çalıştırılmış bir mahpus.
İdam hükümlüsü Halil'in kanatları altında
Altı aylık hapishane sürecinin üçüncü ayında idam hükümlüsü Halil F.'nin güleryüzle kendisine ikram ettiği bir sigara, hapishanedeki kâbusların da sonunun gelişinin işareti olur. İdam hükümlüsü Halil'in koğuştakilere "Zaten ölmeyi bekliyorum. Bu çocuğa kötü davranan olursa hazır giderken yanımda iki-üç kişiyi daha götürmem benim için hiç de zor olmaz" tehdidini savurmasıyla beraber diğer mahkûmların da Abdurrahman'a karşı olan yaklaşımlarında gözle görülür değişiklikler olur.
Halil'den "kimsenin canını alma" tavsiyesi
Bu sayede hapisteki son üç ayını, ilk üç ayın tersine oldukça rahat geçirir. Bu arada süreç içinde Abdurrahman ile Halil'in dostlukları da her geçen gün biraz daha güçlenir. Öyle ki, Abdurrahman'ın tahliye günü geldiği zaman Halil, "kefenin cebi yok" diyerek tüm parasını bir kese içinde Abdurrahman'a verir. Bir iş bulana kadar kendisine ve annesine bu para ile bakabileceğini söyler. Vedalaşırken de Halil'in Abdurrahman'a son sözü "Hayatta ne olursa olsun elini kana bulama, kimsenin canını alma" olur; sanki iki ay sonra celladı olacak olan Abdurrahman'ı bu meslekten caydırmak istercesine
Boyacılıktan cellatlığa
Abdurrahman hapishaneden çıktıktan sonra bir süre hapis arkadaşı Halil'in verdiği para ile idare eder. Ancak zaman içinde bu para tükenince iş aramaya başlar. Ne var ki, "zenciden siyah yüzü", Roman oluşu ve eğitimsizliğinin üstüne bir de siciline işlenen hırsızlık suçu eklenince iş bulmak iyice zor bir hâl alır Abdurrahman için. Hele hayatı boyunca hayalini kurduğu devlet memurluğu artık tamamen imkânsızdır. Nereye gitse, hangi kapıyı çalsa karşısına hep sicili çıkar. Ancak alınteriyle para kazanıp namusuyla bir hayat sürmeyi kafasına koyduğu için hapishane öncesi mesleğine geri dönmeye karar verir. Bir boya sandığı alarak tekrar sokaklarda ayakkabı boyamaya başlar. Her ne kadar şartlar zor olsa ve zengin olma hayalinin çok uzağında olsa da karnını doyuracak kadar para kazandığı için halinden memnundur.
Karakolda cellatlıf teklifi alır
Bir gün iş sonrası eve döndüğünde annesi polislerin geldiğini ve komiserin kendisini karakolda beklediğini söyler. Polisin kendisini aradığını duyunca Abdurrahman'ın eli ayağı boşalır. Ne yapacağını bilemez. Bir an için şehirden kaçmayı bile düşünür. Ancak kaçsa bile yakalanacağı endişesiyle çaresiz, karakola gider. Komiser kendisini güler yüzle karşılayıp, çay, sigara ikram edince çok şaşırır. Sonuçta hırsızlık suçundan hapishaneye girdiği zaman faili bulunmamış olan başka hırsızlık olaylarının da sorumluluğu üstüne kalmış olduğundan yine böyle bir durumla karşılaşacağını düşünürken, karakolda güler yüzle karşılanmasına bir anlam veremez.
Düşünmek için süre ister
Komiserin kendisine işleri düştüğünü söylemesi üzerine Abdurrahman'ın, "Hepinizin ayakkabılarını boyarım abi" demesiyle beraber karakolda bir kahkaha tufanı kopar. Polislerin bu sıcak tavrının arkasındaki gerçek nedeni öğrenmesi fazla uzun sürmez. "Çok gizli devlet görevi" adı altında, hatırı sayılır bir para karşılığı kendisinden cellat olması istenir. Komiser, bu görevi kabul etmesi durumunda çok para kazanabileceğini, eğer kabul etmezse de bu işi yapacak başka birini nasıl olsa bulacaklarını anlatırken Abdurrahman'ın aklından hapishane arkadaşı Halil'in "Hayatta ne olursa olsun elini kana bulama, kimsenin canını alma" sözleri geçer. Komisere düşünmek için süre istediğini söyler.
En yakın dostunun celladı
Aradan birkaç gün geçer ve bir öğleden sonra evinin kapısı yeniden çalınır. Abdurrahman kapıyı açtığında karşısında polisleri görür. Polisler "Bu gece infaz var; cezaevine gitmemiz gerekiyor" derler. Abdurrahman başta bu işi yapamayacağını, başka birini bulmalarını söylese de daha sonra inat etmenin anlamsızlığını fark eder ve araca biner. Cezaevine ulaştığında doğrudan müdürün odasına çıkar. Burada da ilk başta cellat olmak istemediğini, kimsenin canını almak istemediğini söyler. Ancak müdürün nasıl olsa bu işi birinin yapacağını, ayrıca kafasında kukuleta olacağı için kendisini kimsenin bilmeyeceğini ve alacağı paraya bakmasını söylemesi Abdurrahman'ı ikna eder. İnfaz saatine kadar alacağı 15 bin lira ile neler yapabileceğini düşünür. Ev ve araba alma hayalleri kurar. Taksicilik yapmayı düşünür. İnsanlara, cellatlıktan para kazanıyorum diyemeyeceğine göre, kazandığı paranın kaynağı olarak bir meslek göstermek gerekir diye düşünür ve bu düşünceler kendisini iyi hissetmesini sağlar.
Halil'le göz göze gelir
Ancak infaz saati geldiği zaman Abdurrahman'ın başından aşağı kaynar sular dökülür. Emin adımlarla idam sehpasına doğru yürüyen mahkûm, kendisine zor hapishane koşullarında destek olmuş, tahliye olurken bütün parasını ona vermiş olan en yakın arkadaşı Halil'den başkası değildir! Ağlayarak cezaevi müdürüne bu durumu anlatmaya çalışır. Ancak müdürü ikna edemez ve kendini Halil'in idam sehpasının başında, kukuletalı bir cellat olarak buluverir. Her ne kadar o an Halil'in gözlerine bakmama kararı alsa da dayanamaz ve yağlı ilmiği Halil'in boynuna geçirdikten sonra bir an göz göze gelir onunla. Bir daha hayatı boyunca unutamayacağı bu bakışların verdiği suçluluk duygusuyla Halil'in altındaki tabureye öyle bir tekme atar ki, tabure yere düşene kadar Halil'in cansız vücudundaki son titremeler bile biter.
Aldığı parayla meyhaneye koşar
Abdurrahman artık resmen cellattır. Üstelik ona son söz olarak "bu hayatta kimsenin canını alma" diyen en yakın arkadaşının celladı... İnfaz sona erdikten sonra müdürün odasına çıkıp bir zarf içinde bekleyen 15 bin lirasını alır, koşar adımlarla bir meyhanenin yolunu tutar ve sanki geçmişte bu meyhanelerde yaşadığı itilmişliğin öcünü almak istercesine meyhaneyi kapattırır. 10 dakika içinde meyhanede kendisi dışında tek bir müşteri kalmayınca daha önce yiyemediği mezelerden, yemeklerden söyler; rakı üstüne rakı içer.
İkinci infaz için pazarlık
Sabah olur. Hâlâ meyhane masasında rakı içerken içeri polisler girer ve Abdurrahman'a yeni bir infaz olduğunu söylerler. Akşam olunca Abdurrahman istemeye istemeye de olsa hapishaneye gider, kafasından "Bu işi ha bir kere yapmışım ha iki kere" diye geçirir ve cezaevi müdürüne 15 bin yerine 20 bin lira istediğini söyler. Müdür başta bu teklife kesin bir dille karşı çıksa da, Abdurrahman'ı 18 bin liraya ikna eder. İnfaz biter ama Abdurrahman'ın pişmanlıktan ayakta duracak hali kalmamıştır. Doğru eve gider. İki gün boyunca yataktan hiç çıkmaz. Hayata geri döndüğünde annesi pantolonunun cebindeki yüklü miktar parayı gösterir ve yine nereyi soyduğunu, ne işler karıştırdığını sorar. Abdurrahman'ın cellatlık yaptığını itiraf etmekten başka bir seçeneği kalmaz. Ancak beklediğinin aksine, annesi sırf devlete çalıştığı ve illegal işler yapmadığı için sevinir bu habere.
Haydan gelen huya gider
Yaşadığı sıkıntıları unutabilmek için kazandığı parayla birkaç günlüğüne büyük şehre gidip eğlenmek ister ve İzmir’e doğru yola çıkar. Burada gittiği bir meyhanede çevresine toplandığı insanlara içki ısmarlar. Yalnız kalmak o an için dayanabileceği en son şey dolduğundan bol bol para harcayarak çevresinde bir kalabalık oluşmasını sağlar. Gece meyhanede edindiği arkadaşları ile beraber pavyonun yolunu tutar ve orda da en güzel masada en kaliteli içkiler ve en güzel kadınlarla felekten bir gece çakar. Ertesi gün de aynı tempo ile sıkıntılarını unutma yolunu seçince adam asmaktan kazandığı 18 bin lirayı iki gün içinde tamamen tükettiğini fark eder. Bunun üstüne son parasıyla gerisin geri Afyon’un yolunu tutar; ne cebinde beş kuruş parası kalmış ne adam astığı için yaşadığı vicdan azabından kurtulabilmiş ne de hayatının gerçekliğinden sıyrılabilmiştir. Üstelik annesinin bütün nasihatine rağmen onca paradan tek kuruş ayıramamış ne ev ne araba ne de bir iş kurabilecek birimi kalmıştır.
Ancak “şans” Abdurrahman’a bir kere daha güler. Eve gelen polisler akşam gerçekleşecek olan infazın haberini getirirler. Abdurrahman 12 gün içinde bir en yakın arkadaşı olmak üzere iki idam gerçekleştirmesine rağmen bu sefer öncekilerin aksine çok da umursamaz bu durumu. Onun için artık öncelikli olan kazanacağı paradır. Ve bu sefer parayı meyhanelerde pavyonlarda harcamamaya kararıdır. Annesinin sıkı nasihatleri eşliğinde infazı gerçekleştirmek üzere evden çıkar ve hapishaneye gider.
İnfazdan sonra kahkaha atıyor
Öncekiler gibi bu sefer de mahkum koğuşunda avluya getirdikleri imam doktor askerler hazır bulunur ve Abdurrahmen’ın tabureye tekme atması beklenir. Ancak tekmeyi tabureye savurmasıyla beraber Abdurrahman’ın son iki haftadır altüst olan sinir sistemi patlar ve taburenin havada dönerek uçması bu esnada da mahkumun oracıkta boynunun kırılarak ölmesi Abdurrahman’a çok komik gelir. Kontrolsüzce kahkahalarla gülmeye başlar. Avluda esen buz gibi havayı yaşlı bir gardiyanın suratına atığı şiddetli tokat keser.
Ne arayan ne soran var
Abdurrahman hayatında hiç böyle bir utanç yaşamadığını düşünerek müdürün odasına gidip parasını alır ve sokaklarda delice koşarak uzaklaşır hapishaneden. Ancak yaşadığı duygu yoğunluğu kendini yine ev yerine meyhanede bulmasına yol açar ve ertesi sabah komalık olana kadar içer. Bu geceden sonra bir ay boyunca kimseyle görüşmez ve evden çıkmaz. Yaptığı işin getirdiği bir ruh halinin içine hapsolmuştur. Bu ruh hali bir ay sonra gelen üç kişinin idam cezalarının infaz edileceği haberi ile bozulur. Üç kişinin infazı 45 lira anlamına gelmektedir bu parayla hayatını düzene koymaya karar verir. Ancak işler hiç de beklendiği gibi yürümez. Cezaevi müdürü ona üç idam için 30 bin lira verir ve bir daha da Abdurrahman’ı ne arayan olur ne de soran.
Meyhanede ölüyor
İlerleyen yıllarda cellat olmanın verdiği vicdan azabını bu sırrını afişe ederek üstünden atmaya çalışır. Herkesin cellat olduğunu öğrenmesi yalnızın itilmişliğinin ve alkole olan arkadaşlığın günden güne kuvvetlenmesini de beraberinde getirir. Cellatlıktan kazandığı son para ile Afyon sokaklarında mütemadiyen sarhoş gezer ve bir süre sonra da her zaman gittiği meyhanede kalbi alkole ve vicdan azabına daha fazla dayanamayarak ölür
(alıntıdır) -
Her zamanki gibi"güdük"bir açıklama gelmiş .Şu zamanda sınırsız imkanları var..2020 de unutulur gider bu açıklamaları..Bence
-
ÖNEMLİ BİR KONU,GEREKİRSE BAŞKA KONULARA DA EKLENEBİLİR
Doug Copp Önerileri (DEPREM)
1) 'Binalar çökerken basitçe 'çömelen ve korunan' kişiler istisnasız her defasında ezilerek ölüyorlar. Masa, araba gibi nesnelerin altına giren kişiler her zaman ezilirler.
2) Kediler, köpekler ve bebekler'in hepsi doğal bir şekilde dizlerini ana rahmindeki gibi karınlarına doğru çekerek kıvrılırlar. Deprem anında sizde bu şekilde kıvrılmalısınız. Bu doğal bir güvenlik ve hayatta kalma içgüdüsüdür. Daha küçük bir boşlukta hayatta kalabilirsiniz. Hafifçe ezilecek ama yanında boşluk yaratacak bir kanepe, geniş büyük bir eşyanın yanında durun.
3) Ahşap evler deprem anındaki en güvenli yapılardır. Sebebi basittir; ahşap esnektir ve depremin zorlamasıyla hareket eder. Eğer ahşap bina çökerse geniş yaşam boşlukları oluşur. Ayrıca, ahşap binalar daha az yoğunlukta yıkılış ağırlığına sahiptir. Tuğla binalar ayrı tuğla parçalarına ayrılacaklardır. Tuğlalar bir çok yaralanmalara sebep olacaktır, ama (beton) bloklardan daha az ezilmiş vücutlar yaratırlar.
4) Eğer gece yataktayken deprem olursa, basitçe yuvarlanarak yataktan düşün. Yatağın çevresinde güvenli bir boşluk oluşacaktır. Oteller müşterilerine deprem anında yatakların yanında yere uzanmalarını salık veren bir uyarı notunu odalarda her kapının arkasına asarlarsa depremlerde çok büyük hayatta kalma oranlarını sağlayabilirler.
5) Televizyon izlerken deprem olursa ve kolayca kapıdan veya pencereden dışarı kaçmak mümkün değilse, kanepe veya büyük bir koltuğun/sandalyenin yanında cenin pozisyonunda kıvrılarak yere uzanın..
6) Bina çökerken Kapı kirişlerinin altına geçen herkes ölür...Nasıl mı? Eğer kapı kirişlerinin altına geçerseniz ve kapı kirişi öne veya arkaya doğru düşürse inen tavanın altında ezilirsiniz. Eğer kapı kirişi yana doğru yıkılırsa ikiye bölünürsünüz. Her iki durumda da ölürsünüz!
7) Hiçbir zaman merdivenlere gitmeyin/yönelmeyin. Merdivenler (ana binadan) farklı bir 'frekans aralığına' sahiptir; ana binadan bağımsız/ayrı olarak sarsılırlar. Merdivenler ve binanın geri kalanı devamlı olarak birbirlerine çarparlar, ta ki merdivenlerin yıkılışı
gerçekleşene kadar. Merdivenlere ulaşan insanlar basamaklar yüzünden yaralanırlar. Korkunç şekilde sakatlanırlar. Bina yıkılmasa dahi, merdivenlerden uzak durun. Merdivenler binanın hasar görmesi en muhtemel kısmıdır. Depremde yıkılmamış olsa dahi, merdivenler bağırarak kaçmaya çalışan insanların aşırı yüklenmesi ile çökebilir. Merdivenler binanın geri kalan kısmı zarar görmemiş olsa dahi her zaman güvenlik açısından kontrolden geçirilmelidir.
Binanın dış duvarlarına yakın yerlerde durun, mümkünse dışına çıkın. Binanın iç kısımlarındansa dış kısımlarına yakın yerlerde olmak çok daha iyidir. Binanın dış çevresinden ne kadar içeride olursanız, çıkış yolunuzun kapanma ihtimali o kadar artacaktır.
9) Aynen Nimitz yolundaki katlar arasındaki (yıkılan) blokların meydana getirdiği gibi, deprem anında üst yolun yıkılmasıyla ezilen araçların içinde bulunan insanlar ezilirler. San Francisco depreminin kurbanlarının hepsi araçlarının içindeydiler. Hepsi öldü.
Araçlarının dışına çıkıp,aracın yanına uzanıp veya oturarak kolaylıkla hayatta kalabilirlerdi. Ölen herkes eğer araçlarından çıkıp, araçlarının yanına oturabilseler veya uzanabilselerdi yaşıyor olabilirdi. Ezilen bütün araçların yanında-kolonların direkt olarak üzerine düştüğü araçlar hariç- 3 feet yükseklikte boşluklar oluşmuştu.
10) Enkaz halindeki gazete ofislerini ve çok miktarda kağıdın olduğu ofisleri dolaşırken kağıdın sıkışmadığını/ezilmediğini keşfettim. Kağıt yığınlarının/kümelerinin etrafında geniş boşluklar bulunur/oluşur.
Doug Coop kimdir,hayatı nedir?
Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi Amerikan Uluslar arası Kurtarma Ekibinin Kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm. Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır. 875 yıkılmış binaya sürünerek girdim, 60 ülkeden kurtarma ekipleriyle çalıştım, birçok ülkede kurtarma ekipleri oluşturmuş ve çok sayıda ülkede birçok kurtarma ekibinin üyesi 2 Yıl boyunca birleşmiş milletler felaket "azaltma" uzmanı. 1985'ten beri aynı anda gerçekleşenler hariç dünyadaki bütün büyük felaketlerde çalışmış. 1996'da hayatta kalma metodu geçerliliğini ortaya koyan bir film yaptı. Türk hükümeti, İstanbul belediyesi, İstanbul üniversitesi, Case yapımcılık, ve ARTI bu pratik ve bilimsel testin filme alınmasında işbirliği yaptı. İçinde 20 maket olan bir okulu ve evi yıktı. 10 maket "çömel ve korun" metodunu uygularken, 10 maket "hayat üçgeni" metodumu uygulamış. Tasarlanmış yıkımdan sonra görüntüleri filme almak ve sonuçları belgelemek için enkazı geçip binaya girdi. Bina yıkımlarında oluşabilecek şartlar dahilinde direk olarak gözlemlenebilen ve bilimsel şartlar altında hayatta kalma tekniklerimi uyguladığım film "çömelip korunan/saklanan" kişiler için hayatta kalma şansının sıfır olduğunu ortaya koydu. Hayat üçgeni metodumu kullananlar için hayatta kalabilme şansı yaklaşık olarak % 100 oldu.
Bizde deprem sadece yıkıp geçince gündeme gelir maalesef.
Yine işini yapanlar yapar ve binalar,evler dikilir hemde depreme dayanıklımı değilmi bakılmadan.
Önlemler derseniz oda olduktan sonra gündeme gelirDoug Copp scientific survival test on Turkish TV ( Türk TV'de bilimsel hayatta kalma testi)
Harici İçerik www.youtube.comDış kaynaklardan gömülen içerik, izniniz olmadan görüntülenmeyecektir.Harici içeriğin etkinleştirilmesi yoluyla, kişisel verilerin üçüncü şahıs platformlarına aktarılabileceğini kabul edersiniz. Gizlilik politikamızda bununla ilgili daha fazla bilgi verdik.
-
ISTANBUL 22°C
Parçalı ve çok bulutlu, batısı ile öğle saatlerinden itibaren bölge genelinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışların Trakya ile İstanbul'un batı ilçelerinde öğle saatlerinden itibaren yer yer kuvvetli olması bekleniyor. Bu sabah saatlerinde bölgenin doğusunda pus yer yer sis hadisesi görülecek
Sıcaklıklar,2 ila 4 derece azalacağı tahmin ediliyor. -
Parçalı yer yer çok bulutlu, bugün (Pazartesi) öğle saatlerinden sonra bölge genelinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek
Sabah saatlerinde Siirt ve Batman çevrelerinde pus ve yer yer sis hadisesi bekleniyor.
ADIYAMAN °C, 21°C
DIYARBAKIR °C, 20°C
GAZIANTEP °C, 21°C
SIIRT °C, 21°C -
Parçalı yer yer çok bulutlu, bugün (Pazartesi) öğle saatlerinden sonra bölgenin kuzey ve batı kesimleri ile Muş ve Şırnak çevrelerinin kısa süreli ve
yerel olmak üzere sağanak yağışlı geçecek.Sabah saatlerinde Muş ve Tatvan çevrelerinde pus ve yer yer sis hadisesi bekleniyor.
ERZURUM 14°C
IĞDIR 22°C
KARS 16°C
MALATYA 19°C -
Parçalı ve çok bulutlu, bölge genelinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların ; bugün (Pazartesi) öğle saatlerinden sonra Çanakkale, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgarın ; güneybatı yönlerden kuvvetli (40-60 Km/saat) eseceği tahmin ediliyor. Bu sabah saatlerinde bölgenin doğusunda pus yer yer sis hadisesi görüleceği tahmin ediliyor.
BİLECİK °22°C
ÇANAKKALE 17°C
ISTANBUL 22°C
KIRKLARELI 20°C -
Parçalı yer yer çok bulutlu, Antalya çevreleri ile bugün (Pazartesi) öğle saatlerinden sonra Batı Akdeniz ile yarın (Salı) sabah saatlerinde Osmaniye ve Kahramanmaraş
çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
ADANA °C, 22°C
Parçalı yer yer çok bulutlu
ANTALYA °C, 18°C
Parçalı yer yer çok bulutlu, aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı
HATAY °C, 22°C
Parçalı yer yer çok bulutlu
ISPARTA °C, 15°C
Parçalı yer yer çok bulutlu, bugün (Pazartesi) öğle saatlerinden sonra kısa süreli ve yerel olmak üzere sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı -
Biraz yaşlıca bir kadın doktora gider.
-"Doktorcuğum" der "gaz sorunum
var ancak çok şikayetçi de sayılmam.
Gaz çıkardığım zaman ne ses çıkıyorne de kötü kokuyor.
Ayrıca geldiğimden beri en az yirmi kez gaz çıkardım ama siz farkına bile varmadınız."
Doktor "şu hapları alın bir hafta sonra sizi tekrar göreyim" der.Bir hafta sonra yaşlı kadın kontrole gelir.
-"Doktorcuğum bana ne halt verdiniz bilmiyorum" der
-"Gaz çıkardığım zaman hala ses çıkmıyor ama müthiş kötü kokmaya başladı."
-"Çok iyi" der doktor "sinüsleriniz düzelmiş, şimdi sıra kulaklara geldi." -
Ahmet Kara (1870-1902)Bir büyük insanı tanıyalım kısaca
Türk, güreşçi. İlk dünya güreş şampiyonluğunu kazanmıştır.
Bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Deliorman'ın Hezargrad kasabasında doğdu. Küçük yaşta güreşe başladı. Döneminin ünlü pehlivanlarından Hergeleci İbrahim'in çırağı olarak yetişti. Kuvveti ve güreş yeteneği sayesinde kısa zamanda adını duyurdu. Hayatının en başarılı güreşlerini yurt dışında yaptı. 1897'de öğretmeni Hergeleci İbrahim ile birlikte ilk kez Avrupa'ya gitti ve orada yaptığı tüm güreşleri kazandı. 1899'da XX. yy'a giriş nedeniyle Paris'te düzenlenen büyük fuar dolayısıyla yapılan ilk dünya güreş şampiyonluğu müsabakalarına katıldı. Bu şampiyonada dünyanın en seçkin güreşçilerini birbiri peşisıra yenerek ilk resmi dünya şampiyonluğunu kazandı. İstanbul'a döndüğünde padişah II. Abdülhamid tarafından Osmanî Nişanı ile ödüllendirildi. -
Anlamak imkansız,, yazık sivil halkı rezil ettiler..
-
Suriyede tahliye sırasında facia..
Otobüslere yapılan saldırıda 112 kişi hayatını kaybetti