Whisper tarafından yazılan gönderiler

    Sene 84-85 olabilir.Koy odasında arkadaşlar la yine oturuyoruz.Yemek için herkes evlerine dağıldı.Kimi peynir kimi turşu evlerinde ne varsa alıp.odaya getirecekti.
    Eve vardım yaptığımız videolar dan da bellidir,giris yokuş aşağı.Tuvalet ise adettir,evden uzaktaydı.Şu an olsa acaba?derdim.Bir ışık tepemden çokta yavaş bir şekilde geçti.Gunesin elips şekli desek anlaşılır.
    Çok geniş bir alanı kaplıyordu,benim şaşkın bakışlarım arasında süzülerek aşağı köyün bahçelerine doğru uzaklaştı.Nasil oldu bilmem ama o devasa ışık huzmesi birden kayboldu.Ucak yada balon değil gecenin köründe .Şimdi olsa cep falan kayıt alma zamanım olurdu.

    MARPUÇCU RÜSTEM EFENDİ
    Olay istanbul'da geçiyor,gerçek bir hikayedir..
    iki öğretmen arkadaş yemek saati için birlikte dışarı çıkıyorlar.günlerden cuma ve matematik öğretmeni namazını devamlı kılıyor ve arkadaşına yemek yedikten sonra cuma namazına gitmeyi teklif ediyor.Edebiyat öğretmeni ise namaz kılmayı bilmediğini ve camiiye pek gitmediğini söylüyor,gitmek te istemiyor.
    Matematik öğretmeni arkadaşını cuma namazına gitmeye ikna ediyor ve etrafındakilere bakarak problem yaşamadan namazını kılabileceğini söylüyor.

    Cuma namazı için camiye giderler.Edebiyat öğretmeni utana sıkıla,sağa sola bakarak namazını kılmaya başlar.Hoca ile farza durduklarında ise yanında bir kişi belirir,öğretmen yanında duran kişinin elbisesine,çoraplarına göz ucuyla bakar ve içinden''şuna bak böyle müslümanlık mı olur?her tarafı pis ve çamur ne biçim insan bu?''diyerek namazını kılmaya devam eder.
    Öğretmen yanında duran kişiyi kafasına taktığından yüzünü de çok merak eder ama göz ucuyla bakmaya çalışsa da anca omzunu görür.Uzun boylu dev gibi bir insan olduğunun farkına varır.
    Yüzünü çok merak ettiğinden''nasıl olsa selam verirken görürüm'' der.Selam verirken iri yarı adamın omuzlarını anca görebilir ama saç sakal karışık bir durumda olduğunu fark eder.Yine temiz olmayan bu kişinin
    durumunu yadırgar daha çok sinirlenir.
    Namazını alel acele kılıp en önce dışarı çıkar beklemeye başlar.Çıkanlar arasında o kişiyi göremeden arkadaşı çıkar "haydi gidelim"der.Edebiyat öğretmeni''sen bekle hele ne biçim insanlar namaza geliyor bak bakalım,böyle namaz mı kılınır?böyle müslüman mı olur?''diyerek arkadaşına çıkışır.Camiden herkez çıkar ama beklediği sakallı iri yarı adam çıkmaz,merakla beklerken hoca kapıyı kapatmaya çalışırken eline sarılır''içeriden birinin daha çıkması lazımdı,bakalım içeri hocam''der.
    Hoca içeride kimsenin olmadığını söyleyip,birde onları içeri davet eder, bakarlar kimse yok,şaşkın bir şekilde arkadaşına birinin olduğunu ve durumununda namaz için hiç müsait olamadığını anlata anlata okula kadar gelirler.Arkadaşı" hayal görmüşsün sen" diyerek birde alay eder.öğretmen kafası karışık bir şekilde derse girer,O şaşkın durumda elinden geldiğince ders anlatır ama aklından da dev gibi adamıi çıkaramaz.
    Aklını tam toplamaya derse adapte olmaya başladığında arkalardan bir ses ''hocam''deyince iyice çileden çıkar,kızar.neden dersi böldüğünü öğrenciye sorar ve öğrencinin elinde tuttuğu yırtık,eski kitabı görür.
    Öğrenci yolda buldum ve müsade ederseniz size göstermek istiyorum der.Gerek yok neymiş o?oku bakalım der.
    Öğrenci okumaya başlar..

    Balkan harbi zamanında marpuçcu rüstem efendi diye biri varmış,marpuç yapar geçimini bu yolla kazanırmış.elinde marpuçunuda tesbih gibi sallayarak dolaşırmış.İri yarı bu dev gibi adam abdesini namazını hiç bırakmazmış.Savaş iyice kızışmış ve herkezi ihtiyaç olduğundan askere çağırmışlar.Rüstem efendide gönüllü savaşa katılmak üzere köyden ayrılmış ve cepheye gitmiş.
    Komutanları genç çocukların yanında bu dev adama sorumluluk verip onların eğitimini de rüstem efendiye bırakmış.günler sonra bunlar da savaşa katılmışlar.rüstem efendi bir elinde marpuçu bir elinde silahıyla ''yürüyün yiğitlerim''diyerek en önde düşmanı yara yara ilerliyormuş.Gençler bu dev adamla olmaktan hem mutluluk hemde güven duyuyorlarmış.Genç askerlerden birisi süngü süngüye savaşırken çok zor durumda kalıyor ve silahını düşürüyor ama düşmanının elinden tutmaya ve direnmeye devam ediyor.Bir ara mücadele ederken Rüstem efendiyi görüyor ve ''yetiş ağam''diyor.Rüstem efendi düşmanı yara yara
    ilerlerken gencin durumunu görüp ''geliyorum yiğidim''diyor.rüstem efendi marpuçunu sallaya sallaya ilerlerken birden gözden kayboluyor,genç hem şaşırıyor hem korkuyor düşmanına direnmeye çalışıyor.ama bu dev adama büyük güven duyduğundan seslenmeye devam ediyor.İyice yorulup düşmanına yenik düşecekken''yettim yiğidim''diyerek,Rüstem efendi gelir bir anda,genci düşmanının elinden kurtarır.
    Genç hem sevinçle hemde şaşkın şaşkın ''ağam nereye kayboldun''diye soruyor.Rüstem efendi gülerek''ezan okundu evlat,namaza gitmem,cemaate katılmam gerekliydi''diyor..
    O zamandan bu zamana hala Rüstem efendinin bazı camii ve mescidlerde namaza geldiği ve görüldüğü söylenir..
    Edebiyat öğretmeni çocuğun lafı biter bitmez ''işte bu adam''diyerek çocukların şaşkın bakışları arasında kitabı çocuktan kapıp, koşa koşa matematik hocasına gider ve yazarı belli olmayan bu eski kitabı gösterir.
    '' oku bak, bana inanmamıştın,bu adam işte''der

    Yağırnı:sırt
    Yatsılık:geç saatlerde yemek,içmek
    Badas:harman döküntüsü,tahıl,saman,toprak karışımı
    Bükmek:döndürmek,sıkmak
    Tokeç:çamaşır yıkamak için kullanılan ağaç
    Biz:ucu sivri çivili sopa,bıçak ile oynanan eski bir oyun
    Kesik:sütün kaynarken bozulması ile elde edilen
    Irlangeç:salıncak
    İşgil-işgillenme:şüphe,şüphelenme
    Netameli:uğursuz,aksi giden iş
    Sivtinmek:kaşınmak
    Şalak:karpuz
    Büngüldemek:su için kullanılır,çok güçlü akmak,fışkırmak
    Eşinme:bir şeyi karıştırma
    Garmak:genelde su kullanılarak yiyeceklerin karışması-yal,haşhaş,kepek,yem
    Sünmek : Uzanmak,uzamak

    Bir büyük hükümdar ve adıda Kanuni Sultan Süleyman.Aklına insanın neler gelebilir?Nekadar güçlü olduğu,büyük bir devlet adamı olduğu,her istediğini elde etmesi[yeterki istesin]Lakin böyle bir insanın domates,patetes yemeden,tütün içmeden bu dünyadan göçtü gitti desek.1800 lü yıllarda patetes 1700 lü yıllardada dometes topraklarımızla tanışmış.
    Tütün ise C.Colomb tarafından keşiflerde bulunmuştur.Yerlilerin yaptıkları ayinlerde içtikleri tütün 1500 de brezilya 1 yıl sonrada ispanyada kullanılmıştır.Önemli bir aileden olan perez tütün içtiğinden engizisyon tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştır.

    1601 ve 1605 yıllarında cenevizliler,ingilizler tarafından ticaret yolu olarak kullanılan İstanbul yoluyla bizim topraklarımızla tanışmıştır.
    Tabiki tiryakilik ve içme teknikleri ise bambaşka.Eskiden çubukla içilirmiş ve yanında bulunan kişiye çubuk omuz hizasının altına doğru uzatılırmış.
    Üstten uzatmak büyük ayıp kabul edilirmiş.

    Nargile içenler bilir lakin ne derece ayıptır siz düşünün şimdi yine hoş görülebilir ama eskiden nargile ateşinden sigara yakmak cinayet sebebi olarak kabul edilirmiş.Enfiye çekmek ise popüler onunda yakılmış tütün olduğu malum ilginçlik ise bence bizim enfiye adını kullanmamız(arapça)araplarında burun otu olarak kullanması(Türkçe).Eskidende bizde terslik varmış.
    Duhan vergisi adı altında alınan verginin tahsilatıda bir daha bir ilginçmiş.Halkın peşinde gizlice dolaşır ve süphelilere ateş sorarlarmış,kullanılan eski zincirli çakmağın altında kurşundan osmanlı mührü olmazsa kaçak içici gibi ceza elinize tutuşturulurmuş.

    Kahve olayına bakarsak Türk için kahvenin önemi ise bambaşka,boşuna kahve kültürü denmemiş.Kahve içmenin adabı var pişirmenin adabı usulu var.Bilinen 27 çeşit kahve pişirme tekniği var.Kahvenin bizimle tanışması 1554 olarak biliniyor.Habeşistan ve yemenden gelen kahvenin Türkler yoluylada batıya viyana kuşatması esnasında tanıştırılması geliyor.
    Kahvenin eskiden siparişi ise daha bir alem.Özellikle kahve ustalarına köpüğün ne tarafta olması gerktiğini bile söylemek abesle iştigali.Sade ve şekerli olarak içilen kahveye biz birde orta şekerli eklemişiz.