Batı kesimleri ile zamanla bölge genelinin parçalı ve çok bulutlu, bugün (Perşembe) öğle saatlerinden sonra Isparta, Burdur, Osmaniye, Kahramanmaraş çevreleri ile Adana ve Antalya'nın iç kesimlerinin yerel olmak üzere aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
ADANA °C, 25°C
Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu, bugün (Perşembe) öğle saatlerinden sonra iç kesimleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı
ANTALYA °C, 21°C
Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu, bugün (Perşembe) öğle saatlerinden sonra batısı ile iç kesimleri yerel olmak üzere sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı
HATAY °C, 25°C
Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu
MERSIN °C, 23°C
Az bulutlu ve açık, zamanla parçalı ve çok bulutlu, bugün (Perşembe) öğle saatlerinden sonra iç kesimleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı
Whisper tarafından yazılan gönderiler
-
-
ISTANBUL °C, 20°C
Parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor. Sabah saatlerinde bölgenin doğusunda yer yer pus ve sis hadisesi bekleniyor.
Sıcaklık,mevsim normallerinin üzerinde seyrdeceği tahmin ediliyor.
Rüzgar,kuzey ve Kuzeydoğu (Poyraz) yönlerden orta kuvvette, öğle saatlerinden sonra zaman zaman kuvvetlice (30-50 Km/sa) esmesi bekleniyor -
Üyelerimizin belki de hiç duymadığı,yada çok azımızın bildiği bir konu daha :thumbup:
Gün ve Ay İsimleri
Tavla oynayanlar Farsça altıya kadar saymasını bilirler (yek, du, se, cihar, penç, şeş). Şimdi de yedi sayısını öğreniyoruz. Farsça yedi 'heft' dir (veya hefte).
Yedi günlük 'hafta' ismi de buradan alınmıştır.
Halen Türkçe'de kullandığımız gün isimlerinin kökenlerinin neler olduklarını biliyor musunuz?Cuma .......Arapça......(toplama, toplanma)
Cumartesi-----Arapça......(ertesi - Türkçe)
Pazar........Farsça.......(ba = yemek, zar = yer)
Pazartesi.....Farsça.......(ertesi - Türkçe)
Salı.........İbrânice.....(üçüncü)
Çarşamba....Farsça........(cehar şenbe = dördüncü gün)
Perşembe....Farsça.......(penç şenbe = beşinci gün)Günümüzde kullandığımız ay isimlerinin geldikleri yerler de karışık. Hicri takvimdeki Arabi ay isimlerinin bugün hiçbirini kullanmamamıza rağmen yine de Şubat, Nisan, Haziran, Temmuz ve Eylül aylarının
isimlerinin kökenleri Arapça ve Süryanice, Kasım ayının ise Arapça.İşin daha ilginç yanı bunlardan Şubat, Nisan, Temmuz ve Eylül hemen hemen aynı telaffuzla Yahudi takviminde de yer alıyorlar. Gelin ayların isimleri ve kökenlerine bir göz atalım.
Ocak = Türkçe (Kışın evlerde ateş yakılan yer)
Şubat = Süryanice
Mart = Latince (Maritus - mitolojik isim Mars'tan)
Nisan = Süryanice
Mayıs = Latince (Tanrıça Maria'nın ayı)
Haziran = Süryanice
Temmuz = Arapça / Süryanice
Ağustos = Latince (Roma İmparatoru Augustus'un adından)
Eylül = Süryanice
Ekim = Türkçe (Toprağı ekmekten)
Kasım = Arapça (Bölen)
Aralık = Türkçe (İki zaman dilimi arası) -
BOĞAZI YÜRÜYEREK GEÇMEK ...
Zaman 1954'ün Şubat ayı. İnsanlar İstanbul Boğazı’nın bir yakasından diğerine, denizin üstünden yürüyerek gidiyorlar.
O tarihte Tuna’dan Karadeniz’e akan büyük buz blokları Büyükdere, Çengelköy, Kanlıca ve Ortaköy kıyılarını bir buz denizi haline çevirmişti.
Tarihçiler, İstanbul'un bu tip kışları zaman zaman yaşadığını söylüyorlar. İstanbul yakın tarihimizdeki en şiddetli kışı, tavuk ve kuşların donup bir buzdan heykel haline geldiği söylenen 1929 yılında yaşamış
İstanbul'un kışları 25 Şubat 2001 tarihli Milliyet Gazetesinde, "Boğaz ve Haliç buz tutmuştu" başlığı altında şu şekilde anlatılmış: "47 yıl önce bu hafta İstanbul Boğazı’nda buz parçaları yüzüyordu. Üstelik bu bir kereye mahsus değildi. İstanbul Boğazı ve Haliç belirli aralıklarla buz tutarmış. Bir de şimdiki kışlara bakın.
Bundan 47 yıl önce İstanbul Boğazı’nın iki yakasında bulunan Poyrazköy-Rumeli Kavağı arasında denizin üstünden yürümek mümkün olmuştu.
Hayır, bu hikaye Hz. Musa ve Kızıldeniz macerasının 20’nci yüzyıl versiyonu değil. 24 Şubat 1954’te İstanbul Boğazı’nın sularına bakanlar - 2001 yılında sıkça gördükleri gibi - parlayan güneşin yansımasını değil, buz parçaları ve minyatür buzdağları gördü. Çünkü Tuna’dan Karadeniz’e akan büyük buz blokları uzun seyahatlerine Boğaz’dan devam etmeyi uygun görmüşlerdi.
Büyükdere, Çengelköy ve Kanlıca kıyıları koyları buzla doldu. Ortaköy önleri de öyle. Ve gerçekten de Poyrazköy ve Rumeli Kavağı arasında yürüyerek karşıdan karşıya geçenler oldu. Vapur seferleri iptal edildi. Buz akımı da marta kadar sürdü.
Buz üstünde fotoğraf - 24 Şubat 1954’te görünen buz kütleleri yine Boğaz trafiğini aksatmıştı. Meraklılar buz üstünde yürümüş, hatta kimileri sandallara atlayıp bu buz kütlelerinin yanına gitmiş, yanlarında getirdikleri bayrakları dikerek fotoğraf çektirmişlerdi. Bu olayın en önemli yanı ise, bu tarihten sonra böyle bir tecrübenin yaşanmamış olmasıdır.
Küresel ısınmadan mıdır bilinmez, bu kış İstanbul’da sıcaklık hep mevsim normallerinin üzerinde seyretti. Gazetelerde üç günde bir çıkan "Müthiş soğuk geliyor, kar her yeri vuracak" haberleri hep ıska geçti. Bayram sırasında bol bol edilecek "Nerede o eski bayramlar" muhabbetine ısınma hareketleri dahilinde, gittik tarihçi Eser Tutel’in kapısını çaldık; "Nerede İstanbul’un o eski kışları?" diye sorduk. İşte kimi Tutel’in ağzından dökülen, kimi kitaplarında yazılı eski İstanbul kışları
• 401 yılında, Bizans İmparatoru Arkadius zamanındaki donma 20 gün sürmüş. 739 yılında bir kez daha... 755’teki kışta ise Karadeniz kıyılarının, bütün Haliç’in, hatta Marmara’nın kuzey kesiminin baştan sona buzlarla kaplandığına dair belgeler var.
• 763 kışında Haliç’in çevresindeki kıyılar 100 adım mesafeye kadar donmuş. Hem de yer yer 30 metre derinliğe kadar. Karadeniz’deki buzlar çözülürken, kütleler kenetlenince Boğaziçi ve Haliç tıkanmış. Dönemin metinlerinde, insanların ve hayvanların Üsküdar’dan Galata’ya yürüdükleri yazıyor
• Tam 100 yıl sonra bu hadise yeniden gerçekleşmiş. Sonra 928’de bir daha. Üstelik buzların erimesi dört ay sürmüş. Ardından 934’te bir daha... 1232’de bir daha...
• İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesine girdikten sonraki ilk büyük don olayı 9 Şubat 1621’de gerçekleşmiş. Yine Boğaziçi ve Haliç donmuş. İnsanlar çoluk çocuk, yaşlı genç demeden Üsküdar’dan Galata’ya yürümüşler; buzların arasında sıkışıp kalan kayıkların arasından geçerek.
• 1823’te, II. Mahmud padişahken yaşanan dondurucu soğuklarda sadece Haliç değil, şehrin çeşmeleri de donunca halk susuz kalmış.
• 1878 yılında aynı olay yaşandığında, Osmanlılar, Plevne’de Ruslar’la savaş halindeymiş. Rumeli’yi kırıp geçiren soğuklar nedeniyle Sultan II. Abdülhamid orduya yardım gönderememiş.
• Günümüzde hayatta olanların anımsayabilecekleri en şiddetli kış 1929 kışıdır. Önce, şubat ayında Haliç dondu. Ardından 1 Mart’ta Karadeniz’den Boğaz’a giren büyük buz kütleleri limanın ağzına yığıldı, şehir hattı vapurları çalışamadı. Sadece Galata Köprüsü-Harem seferleri yapılabildi. Köprü ile Kadıköy arasındaki seferler de aksadı. Buzların üzerinde bulunan, Macar katanalarına ait nal izleri, bu buzların Tuna’dan geldiklerini gösteriyordu.
Çocukların hokkalarındaki mürekkeplerin bile donduğu, kümeslerde yaşayan tavukların kaskatı kesilerek buzdan heykele döndüğü o günleri yaşayanlar, ağaçlarda donarak dallardan düşecek kuşları kapmak için ağızları açık, ağacın altında bekleyen uyanık sokak kedilerini anlatırlar.
Uğursuzluk alameti - Haliç’in tümü, Boğaz’ın da bir bölümü donunca tarihçi Vasıf durumu "Deniz 68’de dondu, buzdan bendeniz geçtim" diye nakletti.
Osmanlı döneminde buz kütleleri Karadeniz’den geldikçe devrin müneccimleri olayı uğursuzluğa yormuşlar, şehri büyük faciaların beklediğine inanmışlar.
Dönemin şairlerinden Seyyid Haşimi, bu olayla ilgili olarak şu mısra ile olayın geçtiği tarihi Hicri takvime göre de belirtiyordu:
"Yol oldu Üsküdar’a, bin otuz’da Akdeniz dondu!"
Şair Neşati ise şöyle yazmış:
"Lütfen ve mana ana dedi Neşati tarih
Be meded dondu bin otuzda soğuktan derya!"
1755 yılında yaşanan soğukta Haliç’in bütün, Boğaz’ın da önemli bir bölümü donunca halk Defterdar ile Sütlüce iskeleleri arasında halk denizi yürüyerek geçmiş. Bu olayı tarihçi Vasıf şöyle naklediyor:
"Buz üstünden geçen geldi, bana yaz dedi tarihin
Deniz 68’de dondu, buzdan bendeniz geçtim!"
İkinci mısrada "bendeniz" kullanılarak yapılan kelime oyununa dikkat."
Boğazın bir yanından diğerine yürüyerek geçemedik ama lise talebesiyken "Deli Tekin'in" motorsikleti ile donan Ankara Gölbaşı'nın üzerinden geçtik.
Alıntıdır -
Herkese hayırlı geceler olsun
Hayırlı geceler :thumbup:
-
Tekrarladıklarım olabilir,kusura bakmayın ^^
Sinmek:saklanmak
Cingen böreği:kuru ekmeklerin üzeri ıslatılır,haşhaş ve biber ekerek kızartılır
Ankara peyniri:sadece tuz biber karıştırılır ve taze ekmek banılarak yenir.Eskiden öğün atlatmak için sıkça yenirdi
Göde:yabani güvercin
Küle:üzerinde et döğülen ağaç kütüğü
Haşeş karması:Haşhaş su ve şeker karıştırılır
Söbü:yuvarlak olmayan,şekli bozuk yassı
Firenk:kilit
Pontur:pantolon
Ümük:boğaz-gırtlak
Cenevi:göğüs
Satsı:tadı tuzu kıt olan
Tabsı:tadı bozuk olan
Çift:tarla sürmek
Gusülhane:banyo
Tümme:bir yerin şişmesi
Dıngil:göremeyen,ayarlayamayan
Gapıt:Kalın kumaştan yapılan uzun ceket,pardesü
Boyhane:at-eşek ile çalışan küçük değirmen
Hontumuş:yaşlanmış,zamanı geçmiş
Çilbir:yular ucu
Yoşarık:hafif aydınlık
Ağartı:süt-yoğurt-peynir
Aygırhane:at eşek kapatılan yer,ahır
Tosbağı:kaplumbağa
Hatıl:karışık kabarık saç,dolaşmış
Şimşir:sert temiz parlak
Seki:toprak ve taştan oturmak için yapılan divan
İzansız:dengesiz,ayarsız,laf anlamayan
Dübülek:büyük tencere -
Yağsın dayım berekettir vallah..Şeker de değilik eriyelim :D
-
İzmir de 2 saate yakındır,cok hafif ciseleme şeklinde yağmur yağıyor.
-
dayı onbaşıyı unutmuşlar diyarında ben ne edem hem de yıllarca unutulakalmış da bir gün devletine küsmemiş duygulandım kendi halim aklıma geldi....
Etkilenmemek elde değil abim..Bizlerde yöneten kim olursa olsun devletimize sırt çevirmeyiz.Kişiler gelir gider
-
Ekleyeyim,İlhan Bardakçı sürgünde Almanya da vefat etmiştir.Casuslukla suçlanmıştı
-
:kene: :kene:
Salya sümük oldum çocuk gibi vallah
-
İlk paylaştığımda seneler önce herkes veryansın etmişti..Şimdi gerçekten bende yine ağladım
-
Bir gerçek kahraman bir gerçek hikaye daha paylaşayım..
Murat Bardakçı'yı tanırsınız mutlaka,peki babası İlhan Bardakçı'yı?
Okuyunca hem "vayyy bee" diyeceksiniz,hemde iç geçirip üzüleceksiniz
IĞDIRLI HASAN ONBAŞI 57
İlhan BARDAKÇI dan IĞDIRLI HASAN ONBAŞI 57 yıldır Mescid Ül Aksa nöbeti !!
Osmanlı ordusu Kudüs'ten çekilirken(9 Aralık 1917) Mescid-i Aksa'yı koruması
için nöbetçi bırakılan Onbaşı Hasan'ın yürekleri titreten öyküsü...
Tam 57 yıl nöbetine sâdık kalan Osmanlı askerini, merhum tarihçimiz
İlhan Bardakçı 1972 yılının 12 Mayıs günü Mescid-i Aksa'nın
merdivenlerinde görür ve yıllar sonra bu inanılmaz karşılaşmayı kaleme
alır. Sayesinde haberdar olduğumuz canlı tarih âbidesini şöyle dile getirir rahmetli tarihçimiz:
O’na Mescid Ül Aksa'da Rastladım.
Mevki: Kudüs.
Mekân: Mescid ül Aksa.
Tarih: 21 Mayıs 1972 Cuma.
Ben ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, İsrail Dışişleri
rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz.
Kudüs Kapalı Çarşısı'nda rüzgâr gibi dolanan entarili
kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü,
önünüze çıkan kapı sizi Mescid ül Aksa'nın önüne
kavuşturur. Mir'ac mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıble'mize
yani... Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hâlâ bizim
lâkabımızla anılır. "12 bin şamdanlı avlu" derler oraya.
Yavuz Selim 30 Aralık 1517 salı günü Kudüs'ü devlete
katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda
kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam 12
bin şamdan... O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş
merdiveni adımladınız mı, o mukaddes Mescid'in bağdaş kurduğu
ikinci avluya ulaşırsınız.
O'nu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy.
İskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi. Palto?.. Hayır,
kaput, pardesü veya kaftan? Değil. Öyle bir şey, işte.
Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya
dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni
kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüzbinlerce çizgi, kırışık
ve kavruk bir deri kalıntısı.
Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var.
Bizim eski vatandaşımız. İstanbullu. "Kim bu adam?" dedim.
Lâkaydi ile omuz silkti. "Bilmem," diye cevap verdi. "Bir meczub
işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi,
hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi
görmez."
KAN MI ÇEKTİ NEDİR?
Nasıl, neden, niçin hâlâ bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe
"Selâmünaleyküm baba" dedim.
Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle
çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana,
bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:
- Aleykümüsselâm oğul...
Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm...
- Kimsin sen, Baba? dedim.
Anlattı ki, ben de size anlatacağım.
Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs'ü 401
yıl 3 ay 6 günlük bir hâkimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9
Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş,
çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar
geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir ardçı bölük
bırakırız. Âdet odur ki; kenti zabteden gâlip, âsâyiş görevi yapan
yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.
Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım.
- Ben, dedi, Kudüs'ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan
ardçı bölüğünden...
Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri
ateşler gibi zımbaladı:
- Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8.
Bölük, 11. Ağır Makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan'ım...
Yarabbi. Baktım, bir minâre şerefesi gibi gergin omuzları
üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi...
Ellerine bir kerre daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:
- Sana, bir emânetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emâneti
yerine teslim eden mi?
- Elbette, dedim, buyur hele...
Konuştu:
- Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı'na düşerse... Git,
burayı bana emânet eden kumandanım Kolağası (Önyüzbaşı) Musa
Efendi'yi bul. Ellerinden benim için bus et (Öp). O’na de ki...
Sonra, kumandanı olduğu takımın makinalısı gibi gürledi:
- O'na de ki, gönül komasın. O’na de ki, "11. makinalı takım
Komutanı Iğdır'lı Onbaşı Hasan, o günden bu yana,
bıraktığın yerde nöbetinin başındadır.
Tekmilim tamamdır kumandanım" dedi dersin...
Öleyazdım.
Sonra yine dineldi(doğruldu). Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı
gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun
serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin
başında idi. Tam 57 yıl kendisini unutuşumuzdaki nâdanlığımıza
rağmen devletine küsmemişti…
YILLAR SONRA
Bu hatıramı, TV'deki uzun dizimin birisinde anlattığım vakit,
zamanın Genelkurmay Başkanı beni aramıştı. "Bu aziz askeri
bulmak için" aracı olmamı istiyordu. Hasan Onbaşı bizdendi... O
halde unutulmak kaderi idi. Öyle de oldu zaten. Aramadık ki,
bulalım.
Bulunamazdı zaten. O ki, göklere başvermiş bir ulu selvi idi. Ve
bizler ki, başımızı kaldırmış olsak bile, uzandığı feza
ufkuna yetişemeyecek cılız otlara dönüşmüştük. Biz, sadece
unuturduk. Unuttuğumuz diğerleri gibi o nöbet noktasındaki elmas
mânâyı da unutmuştuk... Bilmem şu an ne yapıyorsunuz sevgili dostlar. Ben sizlere Onbaşı Hasan’ı takdim ederim
Evet arkadaşlar,bizde Allah bir,öz,söz birdir :thumbup: -
YGS de 500 de 500 Helal olsun kızımıza
YGS Şampiyonu, Bingöl'e Bir İlki Yaşattı
Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda Türkiye birincisi olan Ahsen Zeynep Kaya, Bingöl'e ilk kez bu mutluluğu yaşattı.
Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) Türkiye birincisi olan Ahsen Zeynep Kaya, ilk kez bu başarının elde edildiği Bingöl'e büyük gurur yaşattı.YGS-1, YGS-2, YGS-5 ve YGS-6'da 500 tam puan yaparak 4 puan türünde Türkiye birincisi olmaya hak kazanan, özel bir okulda okuyan Kaya, başarısının mutluluğunu yaşıyor.İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ TELEFONLA ARADI
Sonuçların açıklanmasıyla ÖSYM Başkanı Ömer Demir,Ak parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz,Bingöl Valisi Yavuz Selim Köşger ve İl Milli Eğitim Müdürü Kadri Engin telefonla arayarak Kaya'yı başarısından dolayı tebrik etti.İl Milli Eğitim Şube Müdürü Ömer Abdulaziz Döger, öğrenim gördüğü okulun kurucu müdürü Nizamettin Etdöger ve okul müdürü Abdulsabur Şığva, Kaya ailesini ziyaret ederek mutluluklarını paylaştı.
-
Son dakika... Meral Akşener'e FETÖ şoku
MHP'li Meral Akşener'in hukuk danışmanlarından Avukat Nuri Polat, FETÖ operasyonu kapsamında gözaltına alındı.