Haberler,Hikayeler,İlginç Bilgiler,

    • Resmi Gönderi

    Musa Zıltuğ dedemiz ise, “Yörüklerden duyduğumuz, öğrendiğimiz kadarıyla bizler de hava tahminleri yapmaya çalıyoruz. Geçen sene koyunlar yatarken ayağını uzatmıştı, bu nedenle kış pek fazla olmaz demiştik, gerçekten doğru da çıktı. Bu sene kış epey soğuk geçeceğe benziyor. Bal arısı boldu bu sene bir de yıldız çok az var. Bu nedenle bol yağışlı bir kış bizi bekliyor ” ifadelerini kullandı

    • Resmi Gönderi

    BİR METEOROLOJİK HİKAYE...

    Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğünün henüz yok sayıldığı yıllarda bu işlere bakan çziraat vekaleni bağlı Gözlem (Rasat) kulubeleri vardı. İlgili memur sabah-akşam bu kulubelere gelir, Rasat'a bakar not aldığı hava tahminini il müdürlüğü'ne bildirirdi.
    Zaten kulübedeki aket-edevat bir rüzgar pervanesi ile özel akğıda sarılı bir makaradan ibaretti. Nem oranı bu kağıt üzerinden okunurdu. Kağıt nemli ise "hah.. yağmur yağacak" diye kayıt düşülürdü. Pervanenin yönüne bakılarak rüzgarın yönü tayın edilirdi. Bir gün kırsal alanda rasat alan bir görevli şehre dönerken yolda bir keçi çobanına rastlamış. Laf olsun diye; "Bak çoban bugün yağmur yağacak hayvanlarını topla" demiş!..

    Çoban bir yolcuya bir de keçi sürüsüne bakmış.

    "Yok bu günlerde yağmur yağmayacak" demiş.

    Yolcu; Eh sen bilirsin söylemesi benden" deyip uzaklaşmış Meteoroloji memuru..

    tabi o gün yağmur yağmamış, ertesi gün de yok görevli memur çobanın bu tahminine içerlemiş, rastladığı çobana tekrar sormuş. "yağmur yağmıyacağını nereden bildin?"

    Çoban gayet sakin; "Bizim ömrümüz dağda geçer bey, biz keçilerin kuyruğuna bakar yağmurun yağıp yağmayacağını biliriz. Keçiler her zaman açık olan kıçını kuyruğu ile kapatırsa, mutlaka yağmur yağacaktır" der.

    Gözlemci memur bir elindeki rasat raporlarına, bir de keçinin kıçına bakar; "Tuh senin tahminine, keçininin kıçı kadar bile olamadın!" demiş.

    Nereden nereye... Günümüzde artık rasat kulubeleri yok. günlerce hatta aylarca evvel hava tahminleri yapılabiliyor. Atmosgerin yüksek katmanlarından rapor alınabiliyor. Uçaklar yönlendiriliyor, denizcilere sürekli hava durumu bildiriliyor. Bu teknolojik harika sadece yerel ülkeler için değil, uluslararası meteoroloji merkezine bağlı çalışıyor. Coğrafi yönden dünyanın en güzel bölgesinde bulunan yurdumuz 10 yılık periyoduk kuraklık dışında pek sıkıntı çekmiyor. Göller, akarsularyönünden de orta doğunun en yanslı durumunda sayılırız. Önemli olan akarsuyarı tutarak planlı ve programlı sulama projeleri üretmektir.


    İsmail Dalgıç

    • Resmi Gönderi

    Avrupa’nın En Güçlü Güneş Teleskobu: GREGOR

    Teleskoplar ile ilgili fazla bilgisi olmayanlar, bütün teleskopların aynı olduğu yanılgısına düşebilir. Bu teleskop, Avrupa’nın en güçlüsü, üç aynalı ve 55.6 m etkili odak uzaklığına sahip yeni bir Gregor teleskop tipidir. İsminin Gregor olmasındaki sebep ise 1670 yılında James Gregory tarafından tasarlanmış olmasındandır.

    GREGOR teleskobu, güneşin jilet keskinliğinde görüntülerini almasıyla ünlü. Dolayısıyla Avrupa güneş teleskobu GREGOR ile merkez yıldızımız olan güneşi artık hayal bile edilemeyecek kadar ayrıntılı olarak gözlemleyebiliyoruz.

    Yeniden dizayn edilmesi ve merceklerinin değiştirilmesinden sonra, güneşimize çevrilen teleskoptan gelen ilk görüntüler, diğer ayrıntılı görsellerin yanı sıra, güneş lekelerini de en yüksek çözünürlükte gösteriyor. Böylelikle Avrupa’nın en büyük güneş teleskobu GREGOR, güneşin ince yapısının jilet keskinliğindeki görüntülerini almayı başarabiliyor.

    (Almanya) Freiburg’daki Leibniz Güneş Fiziği Enstitüsü’nün (KIS) açıklamasına göre Gregor Teleskobu 1,4 milyon ´kilometrelik çapı olan güneşimizden 50 kilometrelik ayrıntıları çözebilecek kadar net görüntü alabiliyor. Enstitü`den yapılan basın açıklamasına göre “Bu, bir futbol sahasında bir kilometre mesafeden mükemmel keskinlikte bir iğne görmek gibi” olağanüstü bir şey.

    Yüksek çözünürlüklü görüntüleri alabilmek için cihazın optik, mekanik ve elektronik aksamı sadece bir yılda tamamen yeniden tasarlandı.

    Aşağıdaki fotoğrafta Gregor teleskobu ile 430 nanometre dalga boyunda gözlenen en yüksek çözünürlüğe sahip güneş lekesini görüyorsunuz.

    sonne2_KIS.jpg.6062016.jpg?resize=696%2C392&ssl=1

    Enstitü, teleskopun yeni optiği ile bilim adamlarının artık manyetik alanlar, türbülans, güneş patlamaları ve güneş lekelerini ayrıntılı olarak inceleye bileceklerini dile getirdi.

    Temmuz 2020’de çekilen ilk görüntüler, güneş plazmasındaki güneş lekesinin gelişimi ve karmaşık yapılarının şaşırtıcı ayrıntılarını gösteriyor. Bu da bizim güneşimizde olan reaksiyonları çok daha iyi anlama ve gözlemleme fırsatı verecektir.

    Ayrıca, küçük yapıları keşfetmek, manyetik alanların güneş üzerindeki plazma türbülansı ile etkileşiminin temel süreçlerini anlamak açısından böyle gelişmiş bir teleskoba sahip olmak çok önemlidir.

    GREGOR, Observatorio del Teide tarafından 2.400 m yükseklikte işletilen Tenerife adasındaki Izaña Dağı’nda bulunmaktadır. Birçok üniversite tarafından ortak finanse edilerek, kullanılmaktadır. Fakat Kiepenheuer Güneş Fiziği Enstitüsü, GREGOR teleskopunun geliştirilmesinden ve kullanılmasından en çok sorumlu olan kurumdur. Ayrıca meraklıları için ortak çalışma yapılan üniversiteler ise şunlardır :

    Leibniz Astrofizik Enstitüsü Potsdam (AIP), Göttingen’deki Max Planck Güneş Sistemi Araştırma Enstitüsü, Göttingen’deki Astrofizik Enstitüsü, Instituto de Astrofísica de Canarias ve Çek Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Astronomi Enstitüsü

    • Resmi Gönderi

    NASA’NIN KANADA VE JAPONYA UZAY AJANSLARI İŞBİRLİĞİ İLE; 8 EYLÜL 2016 TARİHİNDE FIRLATTIĞI UZAY ARACI OSIRIS-REX, BENNU İSİMLİ ASTEROİTE BUGÜN (3 ARALIK 2018) ULAŞIYOR.


    Bennu (bu isim, yapılan isim yarışması sonucunda bir ilkokul öğrencisi tarafından verildi), yaklaşık 500 metre çapında, yaklaşık olarak küresel bir biçime sahip, gezegenimize oldukça yakın sayılabilecek bir gökcismi. İlk keşfedildiğinde (11 Eylül 1999) yapılan hesaplar, önümüzdeki 100 yıl içinde asteroitin yeryüzüne çarpma riski bulunduğunu göstermişti.


    Ancak, daha sonra tekrar yapılan hesaplarla görüldü ki, yeryüzüne çarpma ihtimali oldukça düşük. Sadece Dünya-Ay mesafesinden biraz küçük bir mesafeden yakın geçiş yapacak. Tabii, bu yakın geçişin gerçekleşmesine yüz yıldan uzun süre var, yani hiçbirimiz göremeyeceğiz.


    Asteroitler, Güneş Sistemi’nin oluştuğu ilk dönemlerden kalma değişim geçirmemiş yapılardır. Bu nedenle, bir asteroiti incelediğinizde 4.5 milyar yıl öncesini, bir başka deyişle Dünya’nın ilk oluştuğu tarihte var olan yapı taşlarını incelemiş olursunuz.


    Bennu asteroidinin boyutlarını bu kıyaslama ile daha iyi anlayabiliriz.

    Bennu asteroitinin boyutlarını bu kıyaslama ile daha iyi anlayabiliriz. (Görsel telif: NASA)

    Yaklaşık 500 metre çapındaki Bennu da bu incelemeyi yapabileceğimiz gök cisimlerinden biri. Üstelik, yapılan tayf analizleri asteroitin yaşamın temel elementi olan karbon bakımından zengin olduğunu da gösteriyor. Yani, ziyaret edeceğimiz asteroit gezegenimizin ilk dönem yapı taşı olan malzemeler arasında yer alıyor gibi görünüyor.

    2018 Aralık ayında Bennu’ya ulaşacak olan OSIRIS-REx, hızını ayarlayarak, yaklaşık 300 metre uzaklıkta yörüngesine girmeye çalışacak. Bunu başardığında asteroit üzerindeki incelemeler de başlamış olacak. Bu görevin nihai amacı, Bennu’dan bir örnek (numune) alıp Dünya’ya geri getirmek olsa da, ikincil görevler de ilki kadar değerli bilgiler kazanmamıza yardımcı olacak gibi. Bu görevleri birazdan anlatacağız.

    Ancak asli görev olan “numune getirme”, asteroit madenciliği alanında biz insanların “madencilik olarak nitelenemese bile” ilk deneyimlerinden biri olacak. Önümüzdeki 50 yıl içinde yeni bir çığır açacak asteroit madenciliği alanındaki ilkel hazırlığımızı yapıyoruz anlayacağınız. Her şey yolunda giderse, alınan bu numune, geri dönecek olan araç ile 2023 yılında Dünya’ya getirilerek daha yakından incelenebilecek.

    Yeryüzüne getirilecek olan numunelerin %4’ünü Kanada, %0.5’ini ise Japonya alacak. Çünkü bu aracın geliştirilmesinde Kanada ve Japonya’nın da önemli katkısı var. Getirilecek olan ve ABD’ye kalan numunelerin dörtte üçü ise, gelecekteki bilim insanların araştırması için steril ortamda hiçbir biçimde el değmeden saklanacaklar.




    İkincil Görev

    Az önce belirttiğimiz gibi bu uzay görevinin ikincil amaçları var. Bunlardan en önemlisi, Bennu gibi yeryüzüne tehlike oluşturabilecek olan asteroitlerin yörüngelerinin değiştirilerek tehlikenin nasıl bertaraf edilebileceğini araştırmak. OSIRIS-REx uzay aracı, yeryüzünde yapım aşamasındayken...

    OSIRIS-REx uzay aracı, yeryüzünde yapım aşamasındayken. (Fotoğraf telif: NASA

    Bilindiği gibi, Güneş ışınları bir yüzeye çarptığında fotonların kinetik enerjileri de çarpan yüzeye aktarılıyor. Ayrıca, ısınan yüzeyde gerçekleşen buharlaşma da ters yönde bir itme etkisi oluşturuyor. Yarkovski etkisi denilen bu durum, Güneş ışığının vurduğu cisimlerin hareket hızları ve/veya yönlerinin değişmesine yol açıyor.

    Elbette, gezegenlerin ve cüce gezegenlerin kütlesi oldukça büyük olduğu için, Güneş ışınlarının bu etkisini onlar üzerinde göremiyoruz. Bununla beraber, çapı Bennu gibi düşük olan görece hafif asteroitler Güneş ışınlarının bu etkisi nedeniyle yön ve hız değişikliği yaşayabiliyorlar. Zaten, asteroitlerin yörüngelerinin pek kararlı olmayışının nedenlerinden biri de bu. Elbette bir diğer etken de, diğer gezegenlerin asteroitler üzerinde uyguladığı kütle çekimi.

    OSIRIS-Rex, asteroitin yörüngesinde bulunduğu süre içerisinde Güneş ışınlarının oluşturduğu bu etkiyi inceleyerek, ileride tehlike arzeden bir asteroitin yörüngesini değiştirmek için neler yapabileceğimizi görmemize imkan sağlayacak. Güneş ışığını yüzeyine yansıtarak, Dünya için tehlike yaratan bir asteroidin yönünü değiştirmek mümkün.

    Güneş ışığını yüzeyine yansıtarak, Dünya için tehlike yaratan bir asteroitin yönünü değiştirmek mümkün.


    Örneğin, yaklaşan bir asteroitin yüzeyine güçlü bir lazer ışını gönderebilir veya asteroitin yüzeyini Güneş ışınlarının bu etkisini dilediğimizce yönlendirebileceğimiz bir malzeme ile kaplayabiliriz. Bunların etkisinin ne düzeyde olacağı hakkındaki ilk bilgileri ise bize Bennu üzerinde inceleme yapacak olan OSIRIS-Rex verecek.


    Gördüğünüz gibi, uzay aracı birden fazla konu hakkında bilgi edinmemizi amaçlamak üzere fırlatıldı:


    Dünya’nın ve Güneş Sistemi’nin oluşum dönemi hakkında bilgi sahibi olmak (bilimsel bilgi)

    Asteroit madenciliği hakkında çok az da olsa tecrübe kazanmak (para kazanmak)

    Gezegenimizi korumak hakkında bilgi edinmek (güvenlik)

    .


    Hazırlayan: Zafer Emecan



    Geliştiren: Dr. Umut Yıldız (NASA/JPL)

    Kaynaklar:

    https://www.nasa.gov/osiris-rex/

    http://www.space.com/34016-why…visiting-an-asteroid.html

    http://www.asteroidmission.org/

    • Resmi Gönderi

    29 Mart 2917 de yine buradan paylaşmıştım.

    Tarihimizin nasıl değerlere sahip olduğunu aman atlamayın gençler

    Tekrar paylaşalım, kitabı da var mümkün olursa romanını da okuyalım

    57 sene nöbet tutan bir değerimiz,

    Nasıl bir vefasızlık yapmışız bilmem Hasan Onbasiya

    Ailesine,yurduna kavuşmasına vesile olmamışız:-(


    Bir gerçek kahraman bir gerçek hikaye daha paylaşayım..


    Murat Bardakçı'yı tanırsınız mutlaka,peki babası İlhan Bardakçı'yı?

    Okuyunca hem "vayyy bee" diyeceksiniz,hemde iç geçirip üzüleceksiniz
    :/:/

    IĞDIRLI HASAN ONBAŞI 57

    İlhan BARDAKÇI dan IĞDIRLI HASAN ONBAŞI 57 yıldır Mescid Ül Aksa nöbeti !!


    Osmanlı ordusu Kudüs'ten çekilirken(9 Aralık 1917) Mescid-i Aksa'yı koruması

    için nöbetçi bırakılan Onbaşı Hasan'ın yürekleri titreten öyküsü...

    Tam 57 yıl nöbetine sâdık kalan Osmanlı askerini, merhum tarihçimiz İlhan Bardakçı 1972 yılının 12 Mayıs günü Mescid-i Aksa'nın
    merdivenlerinde görür ve yıllar sonra bu inanılmaz karşılaşmayı kaleme alır. Sayesinde haberdar olduğumuz canlı tarih âbidesini şöyle dile getirir rahmetli tarihçimiz:

    O’na Mescid Ül Aksa'da Rastladım.
    Mevki: Kudüs.
    Mekân: Mescid ül Aksa.
    Tarih: 21 Mayıs 1972 Cuma.

    Ben ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, İsrail Dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz.

    Kudüs Kapalı Çarşısı'nda rüzgâr gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü,önünüze çıkan kapı sizi Mescid ül Aksa'nın önüne
    kavuşturur. Mir'ac mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıble'mize yani... Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hâlâ bizim lâkabımızla anılır. "12 bin şamdanlı avlu" derler oraya.

    Yavuz Selim 30 Aralık 1517 salı günü Kudüs'ü devlete katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan... O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş merdiveni adımladınız mı, o mukaddes Mescid'in bağdaş kurduğu ikinci avluya ulaşırsınız.


    O'nu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy.İskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi. Palto?.. Hayır,kaput, pardesü veya kaftan? Değil. Öyle bir şey, işte.
    Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüzbinlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı.

    Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı Yusuf var.
    Bizim eski vatandaşımız. İstanbullu. "Kim bu adam?" dedim.
    Lâkaydi ile omuz silkti. "Bilmem," diye cevap verdi. "Bir meczub işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi,hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez."

    KAN MI ÇEKTİ NEDİR?

    Nasıl, neden, niçin hâlâ bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe"Selâmünaleyküm baba" dedim.
    Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana,bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:
    - Aleykümüsselâm oğul...
    Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm...
    - Kimsin sen, Baba? dedim.
    Anlattı ki, ben de size anlatacağım.
    Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs'ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hâkimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9
    Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş,çekiliyor, Devlet, zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir ardçı bölük bırakırız. Âdet odur ki; kenti zabteden gâlip, âsâyiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.

    Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım


    - Ben, dedi, Kudüs'ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan ardçı bölüğünden...
    Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı:

    - Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan'ım...

    Yarabbi. Baktım, bir minâre şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi...
    Ellerine bir kerre daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:
    - Sana, bir emânetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emâneti yerine teslim eden mi?


    - Elbette, dedim, buyur hele...

    Konuştu:

    - Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı'na düşerse... Git,burayı bana emânet eden kumandanım Kolağası (Önyüzbaşı) Musa Efendi'yi bul. Ellerinden benim için bus et (Öp). O’na de ki...


    Sonra, kumandanı olduğu takımın makinalısı gibi gürledi:

    - O'na de ki, gönül komasın. O’na de ki, "11. makinalı takım Komutanı Iğdır'lı Onbaşı Hasan, o günden bu yana,bıraktığın yerde nöbetinin başındadır.
    Tekmilim tamamdır kumandanım" dedi dersin...

    Öleyazdım.

    Sonra yine dineldi(doğruldu). Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun
    serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 57 yıl kendisini unutuşumuzdaki nâdanlığımıza rağmen devletine küsmemişti…

    YILLAR SONRA

    Bu hatıramı, TV'deki uzun dizimin birisinde anlattığım vakit,zamanın Genelkurmay Başkanı beni aramıştı. "Bu aziz askeri
    bulmak için" aracı olmamı istiyordu. Hasan Onbaşı bizdendi... O halde unutulmak kaderi idi. Öyle de oldu zaten. Aramadık ki,bulalım.
    Bulunamazdı zaten. O ki, göklere başvermiş bir ulu selvi idi. Ve bizler ki, başımızı kaldırmış olsak bile, uzandığı feza ufkuna yetişemeyecek cılız otlara dönüşmüştük. Biz, sadece unuturduk. Unuttuğumuz diğerleri gibi o nöbet noktasındaki elmas mânâyı da unutmuştuk... Bilmem şu an ne yapıyorsunuz sevgili dostlar. Ben sizlere Onbaşı Hasan’ı takdim ederim

    havalarinsesi.com/attachment/12069/

    • Resmi Gönderi

    KASTAMONU

    Hazırlayan: Bilhan Akkaya

    Fotoğraf: Rezzan Akin

    2018 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilen Kastamonu; 170 km.lik sahil şeridi ile Karadeniz'de bir şehrimizdir. İstiklal Savaşı'nın İnebolu ayağı; burada harekete geçmiştir. Her arafından tarih fışkıran şehirde görülmesi gereken başlıca yerler; Küre Dağları Milli Parkı, Ilgaz Dağları Milli Parkı, Nasrullah Camii, Münire Medresesi ve Çarşısı, İsmailbey Külliyesi, Yılanlı Külliyesi, Saat Kulesi, Kastamonu Kalesi, Ayağı Yanık Türbesi, Liva Konağı, Cumhuriyet Meydanı, Nasrullah Köprüsü (Kambur Köprü).havalarinsesi.com/attachment/12089/

    • Resmi Gönderi

    NASA'nın Juno görevinden elde edilen verilerle oluşturulan bu illüstrasyon, Jüpiter'in atmosferinin yüksek irtifalarında oluşan elektrik yüklü fırtınaları gösteriyor. Jüpiter'in yakınından geçerken Juno'nun üzerindeki hassas algılayıcılar, karanlık kuşaklardaki olağanüstü yıldırımları tespit etmişti.


    ?: NASA/JPL-Caltech/SwRI/MSSS/Gerald Eichstädt/Heidi N. Becker/Koji Kuramurahavalarinsesi.com/attachment/12105/

    • Resmi Gönderi

    ERZURUM'UN GÖKKUŞAĞI DAĞLARI.

    (Resimler yorumda)


    Oltu ilçesinde bulunan gökkuşağı gibi rengarenk görüntüsüyle bu tepeler, ziyaretçilerini büyülüyor.


    Dünya'da bir benzerinin de Çin'de ve Peru'da olduğu bilinen gökkuşağı tepelerinin oluşumunun 4,5 milyon yıl öncesine dayandığı tahmin edilmekte. Gökkuşağı Tepeleri'nin turizme kazandırılması için çalışmalar başlatıldı.


    Ziyaretçilerine eşsiz görüntüler sunan, gökkuşağı gibi farklı renkleriyle insanların ilgisini çeken tepelerin bölge turizmine katkı sağlayacak hale getirilmesi için proje hazırlandı.


    Atatürk Üniversitesi Oltu Yerbilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Özgür Bilici projeyle ilgili,

    “Bölgemizdeki bu ve buna benzer farklı oluşumların jeoturizme 'jeopark' adı altında kazandırılması amacıyla projemiz var. Burası jeoturizm açısından değerli, turist çekecek bölge haline gelecek.


    Jeolojik anlamda genç bir oluşum. Dünyada bu tepelerin benzeri olarak bilinen ve jeoturizme kazandırılmış oluşum, Çin sınırlarındaki Gökkuşağı Dağları'dır.” dedi.

    Kaynak Erzurum haber

    havalarinsesi.com/attachment/12136/

    • Resmi Gönderi


    Dünyanın kapasitesi

    Bazı bilim insanları dünyanın bir limiti olduğunu düşünürken, bazıları buna katılmıyor. Limit olduğunu söyleyenler, bunun 9 – 10 milyar insana karşılık geldiğini belirtiyor. Bunlardan biri Harvard Üniversitesi sosyobiyologlarından Edward Wilson. “The Future of Life (Yaşamın Geleceği)” adlı kitabındaki sözleriyle: “Biyosferin sınırları sabittir, değişmez.”

    Wilson, gezegenimizin sunduğu kaynakları ne hızla tükettiğimizden yola çıkarak, dengenin bozulacağı bir nokta olacağını, onu aştığımızda dünyanın destekleyebileceği maksimum insan sayısına varmış olacağımızı söylüyor.

    Malthus’un 200 yıldan fazla bir süre önce savunduğu gibi, tatlı suyun sınırlı mevcudiyetinin yanı sıra, Dünya’nın üretebileceği yiyecek miktarı konusunda gerçekten kısıtlamaları var.

    Dünya üzerinde mevcut 1,4 milyar hektar ekilebilir arazi (3,5 milyar dönüm) bulunuyor. Bu kadar arazide yaklaşık 2 milyar ton tahıl üretilebilir. Dünya üzerindeki her insan vejetaryen olsa ve bu tahılın tamamı besi hayvanları yerine insanlar tarafından tüketilse bile Wilson’a göre kaynaklar yaklaşık 10 milyar insanı destekleyecektir

    Yani 10 milyar insan, gıda söz konusu olduğunda en yüksek nüfus sınırı. Wilson, herkesin et yemeyi bırakmayı kabul etmesi son derece düşük bir ihtimal olduğundan, Dünya’nın gıda kaynaklarına dayalı maksimum taşıma kapasitesinin büyük olasılıkla 10 milyarın altına düşeceğini düşünüyor.

    Columbia Üniversitesi’nde nüfus biyoloğu olan Joel Cohen’e göre Dünya’nın taşıma kapasitesini sınırlayan diğer çevresel faktörler azot döngüsü, mevcut fosfor miktarı ve atmosferdeki karbon konsantrasyonudur, fakat bu faktörlerin etkisi tam olarak bilinememektedir.

    Bazı bilim insanlarıysa gezegenimizin çok daha fazla insanı rahatlıkla besleyebilecek düzeyde olduğunu, böyle bir üst limit bulunmadığını ileri sürüyor.


    Yavaşlayan büyüme

    Neyse ki, Malthus tarafından öngörülen aşırı nüfus ve açlık döneminin gerçekleşmesi söz konusu olmayabilir. Dünya üzerinde şu anda yaklaşık 7,8 milyar insan bulunuyor.

    21. yüzyılın sonuna geldiğimizde bu sayıya milyarlarca yeni insan eklenmiş olacak. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2050’de 9 milyar, 2100 yılına gelindiğinde 11 milyar olacağını öngörüyor. Ancak, bu kilometre taşları arasındaki yolda bir yerlerde, insanları bir U dönüşü yapacağımızı düşünüyor.

    Bunun nedeni BM’nin küresel nüfus eğilimleri tahminlerinin, ailelerin giderek küçüldüğünü göstermesi. 230 ülkeden elde edilen veriler, günümüzde ailelerin giderek küçüldüğünü, doğurganlığın azaldığını, insanların önemli bir bölümünün çocuk sahibi olmak istemediğini gösteriyor.

    Küresel olarak, doğurganlık oranı kadın başına 2,1 çocuk ile nüfusun kendini yenileme düzeyine düşüyor. Bu durum gelecekte çocukların ebeveynlerinin yerini alacağı anlamına geliyor. Küresel doğurganlık oranı gerçekten de yüzyılın sonuna kadar ikame düzeyine ulaşırsa, insan nüfusu 9 milyar ile 10 milyar arasında sabitlenecek.

    Kısacası, Dünyanın kapasitesi söz konusu olduğunda, gidebildiğimiz kadar ileri gitmiş olacağız, ama daha uzağa değil