Haberler,Hikayeler,İlginç Bilgiler,

  • Küçükken başımdan geçen ilginç bir anı :okey::okey:

    22-25 ocak 2004 sistemi geldi gece gece aklıma ^^^^

    21 ocağı 22 ocağa bağlayan gece saat 2 sularında otobüsle Kırklarelideki anneannemi ziyaret için yola çıkmıştık. Tabi o zamanlar 4 yaşındayım olacaklardan hiçbirimizin haberi yok:komik: Sabah saatlerinde Çerkezköy yakınlarındayken karşıda sis gibi birşey gördük Bu ne böyle derken birden kendimizi felaket bir tipinin içinde bulduk. Bunca yaşıma kadar hayatımda öyle bir tipi görmemiştim.Tam hatırlamıyorum ama karın içine girince anca birkaç kilometre gidebilmiştik sonra trafik sıkıştı yollar kapandı falan 30 kilometrelik yolu 2.5-3 saatte anca gidebilmiştik.Tam Kırklareli merkezde değilde yakınında ortalama 400 rakımlı bir beldede oturuyorduk.Birkaç gün boyunca elektrik gelmemişti ve 2 metre kar birikmişti.Hala unutamıyorum çok maceralı bir anıydı:rahat::rahat::kary:

  • UsTaD Evet abi ve o anki rüzgar hızı 122 kilometreymiş. Fatih Sultan Mehmet köprüsünün halatlarından biri rüzgara dayanamayıp kopmuş

    • Resmi Gönderi

    yıl 2015 di galiba.amcamin oğluyla evde bilgisoyar oyunu oynuyoduk.Hava durumu kar yağcak demişti ve bende ozamanlar bugünlü gibi karı severdim camdan sürekli bakip bakip duruyodum.akşam oldu hala kar yağışi başlamamişti ümidi kesmistim.Biz oyuu oynamaya devam ettik bi yarim saat sonra camdan bi bakim dedim ve gozlerime inanamamistim lapa lapa hayatimda hiç gormediğim kadar efsane bi kar yağyodu ve hala oyle bi kar yağışı gormedim.Heme dişari cıktık annemleri ve diğer amcami ve çocuklarini cağırdık herkez çok şaşkındı bizim iki ev arasinda normalde kar çok zor birikirdi ve oxaman 15-20 cm kar birikmişti neyse biz yaklaşık bi 13 kişi dışari çiktik çıktığimızda saat 7 gibiydi eve dondumuzde saat gece 1 buçuk 2 yi bulmuştu ve benimle beraber 5 çocuk 5 tane 1 metere yukseklinde kar topu yapmiştik.eve dondumuzde yerde 40-50 cm kar vardı ve kar yağışı devam ediyodu.kar yağışı sanirim 1-2 gun dağa devam etmişti.Benim yaşadığim en iyi ve efsane kıştı. :)

    Sinerji edelim abiler..Kar tifan bitmez üle:snowboard::snowboard:

    Geçen sene biz ılımasn kış molamızı verdik.Bu sene mola yok inşaallah .

    Güzel anılarınızı buradan paylaşırsanız bizler de bir nebze eski anılarınıza eşlik ederiz.

    Bura da yazılan anıları okuyun ve kar sevincinin nasıl bir şey olduğunu anlayın.Yaş kaç olursa olsun bu heves bitmiyor işte

  • Whisper hocam hala aklim 2015 te dun ve bugun yagan kari görgüğumde akloma yine 2015 geldi unatamicam onu.


    isallah bu senede 2015 gibi olur yada daga iyisi hatiralari tazelerim :P

  • Adım ibrahim 15 yaşındayım şuan 12 yaşıma kadar İstanbul tarlabaşında yaşıyordum bi kış anneannemi ziyaraete Erzurum'a gidecektik 11 yaşımda felandım hava çok soğuktu ve otobüsle erzurum'a gidecektik ama ben terminalde kayboldum annem de uyuduğu için farketmemiş bende tuvalletten dönüşte otobüsün yerini unuttum Erzincan 'da mahsur kalmıştım hava çok soğuktu boyum kadar kar vardı ne yapıcağımı bilmiyordum kalabalıkta o soğukta tek başıma kalakaldım annemin numarasını bilmiyordum ve şans eseri bi adamla karşılaştım kaybolduğuu ve tarlabaşına geri dönmem gerektiğini söyledim o da bilet almaya gidiyordu bana bilet alabileceğini söyledi bende istanbula gidiyorm dedi birlikte bilet aldık ve 1 saat sonra istanbula yola çıktık istanbulda geri indik ve ben evime gidebileceğimi söyledim kar yapıyordu o gün çok sert bi şekilde ben kayboldum tarlabaşına varana kadar canım çıktı meğer annemde beni arıyomuş heryerdi tüm terminallere haber vermiş deliye dönmüş beni bulamayınca evin anahtarı bende vardı eve girip ev telegonundan anneannemi aradım numarası evde yazıyordu bi defterde bu da böyle bi anı....

  • Kahramanlar Can verir yurdu yaşatmak için!!!


    Mermisi bitene kadar 3 terörist ile tek başına çatışan ve birçok insanın hayatını kurtaran, KAHRAMAN Şehidimiz "FETHİ SEKİN”

    Mekanı cennet olsun!


    Rabb'im şehadetini kabul etsin; makamını yüceltsin...


    havalarinsesi.com/attachment/1685/

    • Resmi Gönderi

    KÖYDEN anılar -1

    Şimdiki zaman da bir gencin çocuğun yetişkin insanın giyimi ile çocukluğumun ,o zamanın giyimi kuşamı çok farklıydı.Yasanti farklıydı, sohbet farklıydı, yardımlaşma farklıydı..

    Yetişkin insanlar kış ayında üstlerine sadece ceket ve gapıt (kaban-kaşe) giyerlerdi.Tabiki herkes giyemezdi.Giyenler de mutlaka yamalı giyerlerdi.Ceketlerde de bu böyleydi, pantolon ve çoraplarda da.

    Çorapların en çabuk topukları delinirdi.Coraplarda yamaya "gözeme"derler.Şiş ile örülür dü çoraplar ve yünden olduğundan güzel ısıtır ama çabuk eskirdi . Tabanları en öncede topukları eskirdi delikler güzelce kesilir ve analar,neneler,ablalar Şişler ile gözelerdi.

    Genelde yaşlılar için uzun çoraplar örülürdü.

    Dize kadar uzunlukta ve bitişinde de ipleri olurdu.Giyilen çorap aşağı düşmesin diye üstten bağlanırdı.

    Kışı kış gibiydi, insanlar zor şartlarda yaşasa da bir ahenk bir yaşama sevgisi hep vardı.

    Yaşlı insanların beklenmedik muziplikleri, gençlerle bir olup arada oyunlara eşlik etmeleri tam bir neşe kaynağıydı.

    Biraz hayalini kurmaya çalışın ben yazayım...


    Kar diz boyunda hatta fazlası var eksiği yok.Bizde dambeş derler yanı evin çatısı.Cati ama genelde dümdüz bir çatı.Canak kiremit değil toprak ile sıvanmış.Corak ile çatılar sivanirdı.

    Bu düz çatılardan yollara temizlik amacıyla itilen karlar ile yürümek bile çok zor olurdu.

    Böyle kar tifanın olduğu bir sabah hayal edin.

    Anne "kalk" der sabahın köründe.Ama bu kar sevdası zaten içimizde fırlarsin yataktan direk dışarıya bakarsın acaba kar yağmaya devam ettimi? Yağan kar erimiş mı? sorularına cevaplar almak için.

    Ahşap pencerelerin camları içeride yanan soba yüzünden buglanmistir.Ellerinizle camı siler bakarsınız.Aslinda pek bakmakta mümkün olmaz.Uykulu gözler, buğulu camlar,karin beyazlığı biraz geçici körlük bile yaşatır insana.

    Zaten kahvaltı demek çorba demektir.Ne zeytin ne peynir pek görmedik.ama şikayet edilmez di çünkü o tarhana çorbası ömür lezzetiyle hala damağımda. tarhana kokusu evin kapalı alanının her yerine işlemiştir sizde annenin soba veya kuzine de kizarttigi ekmekle dalardık elde kaşık ortada olan tek tas çorbaya.

    Öyle herkese bir tas değil.Tek ve ortada bir çorba kaşıkla babam kaşıkla.


    Yemek tamam eğer dambeş temizliği yoksa direk evin arkasına kacardik.Ayaklarımızda lastik ayakkabı.Yada altı dişsiz bir naylon yemeni.Orada kayık kayar evdekilerin sadece çağırdığı zaman eve dönerdik.

    Molalar sadece ıslanan çorap ve pantolonların kuruması için köy fırınına giderek verilirdi.


    Akşamları bir alem olurdu.Cok kanallı TV adeta o zaman da vardı.Hemen hemen her gece komşular gelir komşulara gidilirdi.

    Kadınlar ve yaşlılar sadece evden eve git gel ederler di.

    Erkekler ve biraz yetişkin çocuklar babalar izin verirse beraber köy odalarına giderlerdi.

    Köy odasına gitmek , komşularla oturmak, yaşlı dedeleri ve neneleri dinlemek gerçekten çok güzeldi.


    Yaş Uygun olduğundan her iki sohbet ortamı da benim hoşuma giderdi.Aksam namazından sonra yemek ve hemen ev ziyaretleri veyahut odaya yollar başlardı.

    Odaya gidersek daha da sevinirdim,babam eline feneri alırdı ve odanın yolunu tutardık.Köy odası da köy fırını da evimize yakındı.

    Odaya vardığınız da genelde genel temizlik yapılır.

    Eşik derler ilk giriş yerine.Ayakkabilar oraya konur.llk şapka ceket yada gapıt elle veya süpürge ile karlar temizlenir.Sonra ayakkabı çıkar çoraplar ve paçalar temizlenir di


    İçeri girince mutlaka bir duman örtüsü olurdu :) biraz sigara biraz kandilin isi dumanı birazda sobanın eseri olurdu.

    Mutlaka yaşıt birisi olurdu odada başka arkadaş.Kah kısık sesle konuşur kah gülersin ama genelde büyüklerin eski maceraları dinlenirdi zevkle.

    Çay demlenirdi gazocagin da gamanto derler bizde.Komineto asıl adı.Oda sonradan cok popüler oldu . Genelde hemen hemen her iş soba, ocaklar simdiki adıyla şömine ve kuzineler ile olurdu.


    Gazocagin da pişen :çay: zevkle sohbetle icilirdi.

    Zaman biraz geçince camiye gidilir yatsı kılınır tekrar odalara dönüş başlardı.Her mahallenin kendi odası olur.Her odaya gelenler aynı kişiler olurdu ve en önemlisi herkes herkesin borcunu derdini tasasini bilirdi.Birlikte hareket edilirdi.


    Camiden sonra uzun kış gecelerinde yemek yemek, fıstık ve kaba şeker (Mevlana şekeri)

    yenirdi, tatlılar yapılırdı.Tel helva çekilirdi ve en zevkli neşeli olan da tel helvası yapmaktı.Simdiki adıyla pişmaniye diyelim.

    Binbir eziyetle açılan tel helvası zevkle yenirdi.

    Kocaman yer sofrasında adeta dağ gibi olurdu helva.

    Buradan kestik.Mesaj uzun olmuş der :)

    • Resmi Gönderi

    KÖYDEN anılar-2

    Başka odalardan misafirliğe gelen olurdu.Genelde gelenler aklı başında lafı anlaşılır, dinlenenler olurdu.

    Büyükleri dinlemek anlamak için epey zahmet çekerdik.Cunku boş oturmak yoktu.Su dağıtmak, bulaşık yıkamak bizlere kalırdı.Yada odada en küçük olan bu işe soyunurdu.

    Bazen hayallerimiz sekteye uğrardi.Odanin taştan oyma su deposu boş olurdu haydi bakalım üç beş kişi o karda kışta köy çeşmesine su almaya git.Birde yakın olan çeşme seçilmezdi bazen de o daha da sıkıntı olurdu.Odanin küçük ama bizden de büyük birileriyle yola çıkar çeşmeden su getirirdik.


    Elde el feneri , yollar kar buz oy oy oy.Ayakta durmak sorun,su taşımak sorun :)


    Ama tek şikayet eden olmazdı,odada oturmak bizim için nimetti.

    En çok tantana da hayvanlarını kıyaslamakta olurdu.Bizim için bu iddia ve tantana olayı yemek, tatlı, çerez veya et olarak ödül demekti.


    Benim kuzu daha ağır, benim at daha hızlı gibi iddiaları genelde sonucu boğaz işiyle sonuçlanirdı.

    Bu gecelik bu kadar yeter.

    Ben yaşlı, gözler flu, parmaklar odun yazmak zor cepten?

    Hayırlı geceler herkese.

    Başka zaman devam ederiz.

    • Resmi Gönderi

    Köyümün sitesinden bir yazı atalım buraya.

    http://anitkayakasabasi.com dan alıntıdır


    ANITKAYA'DA YAŞAM-1

    Antıkaya’da yapılaşma büyük bir hızla sürmektedir. Günümüzde büyük şehirlerdeki çirkin görüntünün kaynağı olduğu söylenen betonlaşma, bu kasabada da kendini göstermiştir.

    Bununla beraber hala eski tip toprak evler işlevini sürdürür. Halk bu toprak evlerin daha sağlıklı olduğunu söylüyor. Çünkü toprak damlı, toprak duvarlı, toprak sıvalı bu evler, yazın serin kışın ise sıcaktır. Isı kaybı hemen hemen hiç yoktur. İnsanlar, toprak kokulu bu tip evlerin yerini hiç bir binanın tutamayacağına inanır. Buna rağmen betonlaşma bütün hızı ile devam eder.

    Eski tip toprak evlerin kullanılışı da ilginçtir. Sokaktan giriş, iki kapı ile sağlanır. Araba ve hayvanların geçmesi için büyük bir kapı mutlaka bulunmalıdır. Bu iki kanatlı kapıya “koca kapı” denir. Buranın üstü kapalıdır. Yazları “kocakapının altı”nda oturmak eşi benzeri bulunmaz bir zevktir.Koca kapının yanında bir de küçük “koltuk kapısı” vardır. Sadece insanların girip çıkabileceği kadar küçük olan bu kapı daha çok kullanılır.

    Evin hemen girişinde büyükçe bir salon vardır. Burası belki de evin en çok kullanılan bölümüdür. Misafirleri ağırlamak için kullanıldığından, misafir odası denilebilir. Yemek orada pişirildiği için bu kısım aynı zamanda mutfaktır. Çünkü burada mutlaka duvara gömülü bir ocak da vardır. Başka bir açıdan bakıldığında ise oturma odası gibidir. Evdeki hayatın büyük bir kısmı burada geçtiğinden olsa gerek buraya “hayat” denmektedir.

    Evin bir başka bölümü ise “un evi”dir. Yaz mevsiminde bir yıllık un ihtiyacı temin edilerek bu odaya depolanır. Ayrıca her türlü kuru gıdalar da burada saklandığından, un evi bir çeşit kilerdir.

    Yatak odası ve un evi ve varsa gelinin odası hep “hayat” a açılır. Sabah olduğunda herkes odalarından çıkarak “hayat”ta toplanır. Akşam iş dönüşü yine hayatta buluşulur. Kısaca “hayat”, ev hayatının temel direğidir.

    EVLER KADINLARA AİT

    Evler çoğunlukla kadınlara aittir. Yuvayı yapan dişi kuş olduğu gibi orada oyalanan ve oturan da çoğu zaman kadınlardır. Erkekler, uyku ve yemek gibi zorunluluk harici zamanlarda evde pek bulunmazlar. Erkeğin evinde oturması yanlış bir davranış sayılır.Kış aylarında çiftçiler hemen hemen hiç çalışmazlar. Çünkü bu işin temeli olan toprak ya tamamen karla kaplı ya da çalışılamayacak durumdadır. İnsanlar bir şekilde vakit geçirecektir. Erkekler evde oturmayacağına göre ya kahvehanelerdedirler ya da odalarda. Yaklaşık yirmi adet köy odası vardır ve hepsi de kışın faaliyettedir.

    KÖY ODALARI

    Köy odaları sohbet etmek için en uygun yerlerdir. Bu sohbetler çoğu zaman dedikoduya dönüşür. Dedikodu konusunda erkekler kadınları aratmazlar. Buralarda sık sık :çay: demlenir. Namaz vakitlerinde topluca camiye gidilir. Buraları asıl vazifelerini geceleri yaparlar. Uzun kış gecelerinde yatsı namazından sonra toplanılır. Konuşulur, :çay: içilir, gülünür, eğlenilir. Gece yarısına doğru, karınlar acıkınca, köfte yapılır, kaz pişirilir. Bir şekilde yenilir, içilir, sohbet devam eder. Bazan sabaha kadar oturulur. Vakit geçirmek için oyunlar oynanır. En çok oynanan oyun “yüzük”tür. İki takım halinde oynanan bu oyunun sonunda yenilen takım herkese bir şeyler ısmarlar. Eğer dışarıda kar varsa tel helvası çekilir. Bu, uzun süren zahmetli bir iştir. Zaten uzun gecelerde insanlara uzun sürecek işler lazımdır. Tel helvası, bir çeşit pişmaniyedir.

    KÖY ODASINDA ADAP

    Günümüzde pek uygulanmasa da eskiden köy odalarında oturmanın da bir adabı varmış. Kahvehanelerin, televizyonun bulunmadığı yıllarda herkes odalara giremez, girse bile istediği yere oturamaz, çoluk çocuk sahibi insanlar bile ancak hizmet etmek şartıyla odada bulunabilirlermiş.

    Böyle zamanlarda herkesin yaşına ve konumuna göre devamlı oturduğu bir köşe, ufak tefek eşyalarını veya kitaplarını koyabileceği bir dolabı bulunur, odadakilerin saygılı ve imrenir bakışları arasında konuşur, sigarasını içer, :çay: demleyip cemaate ikram ederlermiş. Kesinlikle her isteyen, istediği gibi oturamaz, konuşamaz, hatta kalkıp gidemezmiş. Çünkü izinsiz yapılan her hareket saygısızlık sayılırmış. O zamanlar da mutlaka sohbetler edilir, tartışmalar yapılır, eğlenceler düzenlenirdi. Yeter ki karşılıklı saygı sınırları içinde olsun. Günlük olaylarla ilgili görüş alış verişinde bulunulur, herkesi ilgilendiren durumlar değerlendirilir, gençlere tavsiyelerde bulunulurdu. Sahip olunulan çeşitli malların karşılaştırması yapılarak iddiaya girilir, övünülür, hasılı her şeyden bir eğlence çıkarmanın yolları aranırdı.

    • Resmi Gönderi

    ANITKAYA'DA YAŞAM-2


    ANITKAYA’DA ÇOCUK OLMAK

    Hayat, kasabada bu minval üzere devam ederken acaba çocuklar ne alemdedir? Ne yapmakta, nasıl vakit geçirmektedirler? Biraz da onların dünyalarına dalalım.

    Eskiden her yerde olduğu gibi onların hayatı da masallarla şekillenmeye başlardı. Geceleri büyüklerinden masallar dinler, çoğu zaman masalın sonucunu öğrenmeden uyuyakalır, belki de masala rüyalarında devam ederlerdi. Günümüzde ise artık televizyon denilen alet hayatın büyük bir kısmını işgal ettiğinden artık ne masal bilen var, ne anlatan ve ne de dinleyen.

    Ne olursa olsun çocukların oyunlarla süslü kendine özgü dünyası, bütün ilginçliğiyle karşımızda durmaktadır. Onlar bu sayede gerçek hayattan esinlenerek de olsa sadece kendilerine ait mutlu dünyalar kurmaya devam etmektedirler. Evcilik, körebe, kaydırak, saklambaç, sobe gibi hemen hemen her yerde oynanan oyunların yanında, Anıtkaya’ya has bazı ilginç oyunları oynamayı sürdürüyorlar. Bununla beraber tarihe gömülmek üzere olan, özel Anıtkaya oyunlarını da zikretmek icabeder. Bu oyunlar iki kişi veya iki takım arasında oynanırlar. Bazıları sadece kızlar, bazıları da sadece erkeklere has oyunlardır. Hepsinin ayrı bir zevki, ayrı bir heyecanı vardır. Hatta eskiden bu oyunları çoluk çocuk sahibi büyük erkekler bile oynarmış.

    “Viddik”, “nanne”, “met”, “leplik” bu ilginç oyunlardan bazılarıdır. Bütün oyunlarda ortak olarak kullanılan veya sadece bir oyuna has olan terimler de vardır. Elbette yenen ve yenilen taraf olacaktır. Ancak mızıkçılık yaparak oyunu terk etmek hoş karşılanmaz. Böyle sonuçlanmadan oyunu bırakmaya “karımak” denilir. Böyle bir olay sonunda rakip “karıttım” diye böbürlenme hakkına sahiptir.

    Oyunların ilginç sayılabilecek noktalarından birisi de ebe seçimidir. Oyundaki ebeyi tespit etmek veya takımı oluşturmak için bazı yollar kullanılır. En basitinden beşerli, onarlı olarak sayılar sayılır. 100 sayısı kime isabet ederse o ebe olur veya çıkar. Eğer takım kurulacaksa, iki takım kaptanı karşılıklı olarak belli bir mesafede dururlar ve her adımda bir kelime söylemek kaydıyla birbirlerine yaklaşırlar. Adımlar atılırken genellikle “Aldım verdim, ben seni yendim.” sözleri kullanılır. Buluşma anında adım atma sırası kimde ise ilk adamı seçme hakkına sahip olur.

    En ilginç ebe seçimi ise tekerleme söylemektir. Buna “sayışmaca” denir. Bir tekerleme örneği : “Hey Ermeni Ermeni. Çok yeme peyniri. Peynir seni öldürür. Cehenneme gömdürür. Cehennemin kapısı. Sıva tutmaz yapısı.” Bütün tekerlemeler böyle anlamlı kelimelerden oluşmayabilir. “Ömerize. Keperize. İngili badem te.” tekerlemesinde olduğu gibi. Şüphesiz çocuk kafasıyla düşünüldüğünde, bunların da kendine göre bir mantığı ve anlamı vardır. Ne olursa olsun bu tekerlemeler masum birer kura çekme yöntemi olup hile ve haksızlığı önleme maksadıyla yine çocuklar tarafından icat edilmişlerdir.

    ANITKAYA’DA KADINLAR

    Anıtkaya kasabasında kadınlar, erkekler ve çocukların sosyal yaşantısına dair bazı kesitler sunduk. Ancak kadınların yaşamlarıyla ilgili bir kaç kelime daha söylemeden geçilemez.

    Kadınlar, eşlerine devamlı saygı gösterirler. Bilhassa başkalarının yanında bu saygılarını değişik şekillerde ortaya koyarlar. Eğer yanlarında başka biri varsa velev ki çocukları olsun ona ismiyle hitap etmezler. Kadınların birbirine hitap ettikleri gibi “Gı” veya “Le” derler. Hatta bir kadın kocasının olmadığı bir anda bile ondan bahsederken kesinlikle ismini söylemez, “bizimki”, “öteki” gibi zamirleri kullanır. Eğer kadın, erkeklerin bulunduğu bir topluluktan kocasını çağırmak için haber göndermişse, erkeğe “Karın seni çağırıyor.” denmez. En fazla “Seni çağırıyorlar.” dendiğinde adam zaten kendisini eşinin çağırdığını anlar. Bütün bunlar bir saygı göstergesi olarak kabul edilir.

    Sokağa çıkarken üstlerine “örtme” denilen siyah bir örtü alırlar. Çok mecbur kalmadıkça dışarıda erkeklerin önünden geçmezler. Çoğu zaman erkeğin geçmesi için dakikalarca beklerler. Eğer erkek bunu fark ederse “Geçin, geçin.” diye izin verir. Hiç olmazsa erkekler anlayışlı davranarak kadını daha fazla bekletmemek için adımlarını sıklaştırırlar. Bu da yine kadınların kendisine has bir saygı gösterisidir.

    Anıtkaya kasabası il merkezine 30 km. uzaklıktadır. Afyon-Kütahya karayolunun üzerinde olmasından dolayı ulaşım konusunda hiçbir sıkıntı çekilmemektedir. İnsan gerek gördüğü her anda Afyon’a varabilir. Gerçi temel ihtiyaçlar kasaba içinde karşılanabilir olduğundan çoğunlukla buna gerek görülmez.

    • Resmi Gönderi

    ANITKAYA'DA YAŞAM-3

    Kasaba merkezinde bakkal, kasap, berber, terzi, manifatura dükkanları devamlı hizmettedir. Küçük çaplı bir sanayi bile oluşmuştur. O kadar ki çevre köyler bile bütün bu imkanlardan yararlanmakta, başka bir merkeze müracaat gereği duymamaktadırlar.

    Ayrıca cumartesi günleri kasabada pazar kurulur. Gıda, giyim, mutfak malzemeleri, her çeşit alet edevat, deri, hububat alım satımı bu pazarda yapılır. Yaz aylarında ova köylerinden insanlar gelerek alıcıya ürünlerini burada sunarlar. Alış verişler haftalık yapılır. Yaklaşık 50 yıldır bu böyle devam etmektedir.

    Cumartesi pazarından başka hemen hemen her gün satıcılar gelerek mamüllerini satarlar. Gıda, giyim hatta beyaz eşya satıcıları bile zaman zaman kahvelerin önünde görülür. Kahvelerin önü denilen yer adeta kasabanın merkezidir. Eli boş olan oraya gider. Buluşma yeri orasıdır. Randevular oraya verilir. En kalabalık yer olduğundan bütün satıcılar, ürünlerini orada sergiler. Hasılı haftanın hiç bir günü kahvenin önünde satıcı eksik olmaz.

    DÜĞÜNLER

    Anadolu insanı nezdinde aile kurumu, kutsal bir müessesedir. Bu, en başta dini inançlardan, gelenek ve göreneklerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, aile müessesine giriş insan hayatının önemli dönüm noktalarından biridir. Zira, bıyıkları terlemeye yeni başlamış, hayatın gerçeklerini anlamaya yeni yeni başlayan delikanlının hayallerini çoğunlukla evlilik süslemektedir. Bu amaçla, kendisini evliliğe hazır hisseden genç hayatını paylaşabileceği birini seçer. Bu aşamadan sonra devreye gelenek ve görenekler, örf ve adetler girmektedir.

    Yörede, bir evliliğin başlama ve sonuçlanması arasında; dünürlük, söz kesme, nişan ve düğün merasimi süreçleri yaşanmaktadır.

    Önceleri görücü usulüyle gerçekleşen evlilikler, günümüzde, tarafların birbirlerini görmeleri, tanışmaları, beğenmeleri ve evlenmeye karar vermeleriyle başlar.

    Evlenecek genç bazan ailesinin de katkılarıyla evlenebileceği gelin adayını tespit eder. Mesele, aileye intikal ettikten sonra, aile içinde değerlendirilir.

    Kızın ve ailesinin ahlakî durumları ve itibarları değerlendirilir. Kız bulma, ailenin önceden tespiti ile evlenecek çocuklarına teklifleri ve bu teklifin kabul edilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Bu aşamadan sonra, kız evine dünür varılacağına dair haber gönderilir. Belirlenen günün akşamı erkeğin ailesi kız tarafına misafir olurlar. Mesele gündeme getirilerek, “Allah’ın emri ve peygamberin kavliyle” kıza talip olunur. Bu isteğe karşı kız ailesi düşünmek için zaman ister. Bu süre zarfında damat adayının uygun olup olmadığı değerlendirilir ve karara bağlanır. Karar aşamasında kıza da görüşü sorulur. Dünür gelen aile uygun görülmüşse ve kızın da rızası varsa genelde olumlu sonuç çıkar. Sonuç, ailelerin ve evlenecek adayların tavırlarına göre olumlu veya olumsuz olabilir.

    Kız isteme faslı olumlu sonuçlanmışsa, kararın açıklandığı akşam gelin kızın elinden söz kahvesi içilir. Sözün kesildiğine alamet olarak erkek tarafına “söz mendili” verilir. Ertesi gün akşam, erkek evi kadınları, börek, çerez, lokum, çay, şeker ve bir takım giyeceklerden oluşan hediyelerle kız evine misafir olur. Kız evi, misafirleri için hazırladıkları yöresel yiyecek bükme veya çöreği, ayran ve hoşafla birlikte ikram ederler. İkramdan sonra bu güzel hadiseyi kutlamak için oyunlar oynanarak eğlenilir.

    İki aile arasında söz kesilmesinden sonra iki gencin birbirleriyle evlenmeyi düşündüklerini haber veren nişan merasimi gerçekleştirilir. Bu merasim, kız ve erkek tarafından bir çok insan katıldığından daha kapsamlıdır. Aileler arasında belirlenen nişan gününden önce hep birlikte alış verişe gidilir. Erkek tarafı, gelin kızı tepeden tırnağa giydirir, nişan yüzüğü ve saatiyle beraber takılarını alır. Kız tarafı da damat adayını giydirir, nişan yüzüğünü ve saatini alır. Nişan merasimi başlamadan önce, erkek tarafı gelin kız için aldıklarını tepsiler içinde gezdirerek kız tarafına götürür. Kız tarafı da damat adayı için aldıklarını aynı şekilde gezdirerek götürür. Merasimin icra edileceği günün akşamı kız evinde, her iki taraf davetlilerine ikramda bulunulur. İkramdan sonra, davetliler içinde bulunan imam efendi Kur’an okur, akabinde topluluğun da katılımıyla dua edilerek merasimin hayırlı olması temennisinde bulunulur. Duadan sonra, varsa gelin kızın erkek kardeşi yoksa yakın akrabadan bir kişi misafirlere lokum veya şeker ikram eder. Lokum alan her misafir, aileye destek olmak için lokumu aldığı tepsiye bahşiş bırakır. Bu merasimi, önce erkekler sonra da kadınlar kendi aralarında icra ederler. Kadınların merasiminden sonra, gelin ve damat adayına aileler tarafından nişan yüzükleri ve saatleri takılır. Orada bulunan kadınlar da takılarını takarak hayır duada bulunurlar. Kalan zamanda kadınlar arasında oynanan oyunlarla merasim sona erer.

    • Resmi Gönderi

    ANITKAYA'DA YAŞAM-4

    Düğün tarihinden önce, aileler düğün alış verişiyle yeni kurulacak aile için gerekli eşyaları alırlar. Bu alış verişlerde en büyük katkı erkek ailesi tarafından yapılır. Kız ailesine daha az katkı payı bırakılır. Bu alış verişte amca ve hala gibi yakın akrabalara da giyecek hediyeler alınarak “bohça”lar hazırlanır.

    Düğünde misafirlere ikram edilmek üzere erkek ve kız aileleri tarafından tepsi tepsi baklavalar açılır ve mahalle fırınlarında pişirilir. Erkekler de düğün hazırlıklarına iştirak ederek ahçı ayarlanması, davet için gerekli malzemelerin temini, düğün için iyi bir ortamın oluşturulması, davetiye kartlarının dağıtılması gibi işleri üstlenirler. Bütün bu hazırlıklar yapılırken sergilenen dayanışma ve yardımlaşma örnekleri dikkate şayan en önemli husustur.

    Düğün öncesinde yapılan genel temizlikle aileler düğünün temiz ve güzel bir ortamda gerçekleşmesini sağlarlar. Ayrıca evde düğün olduğuna alamet olarak, bina rengarenk ışıklandırılır ve ayyıldızlı bayrak asılır.

    Düğünde gelin ve damadın şıklığına ayrı bir önem verilir. Kına, kokusu ve görünümüyle, gelinin güzelliğine güzellik katan vazgeçilmez unsurdur. Saçı, elleri ve ayakları kınasız gelin düşünülemez. Yeni evli çiftlerin en büyük alametleri ellerinin kınasıdır. Onun için “kına yakma” düğünlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Kına, düğünden bir hafta önce, pazar akşamı saçlara, gelin indirme gününden bir gün önce, cumartesi akşamı el ve ayaklara yakılır. Gelinin başına kına vurulduktan bir gün sonra hamama gidilir. Hamama gitme geleneği de düğünlerin en neşeli taraflarındandır. Hamama, gelin başına kına vurulduktan sonra erkek ve kız tarafından az kişi gider; düğün öncesi, cuma günü ise her iki tarafın düğüncüleri toplu halde giderler

    • Resmi Gönderi

    Tabut sineği ve yenilmez ordu ateş karıncaları


    Ateş karıncalarının bilimsel adı "Solenopsis invicta" dır. Doğal yaşam alanları Güney Amarikanın Amazon yağmur ormanlarıdır ama muhtemelen insanların etkisiyle Kuzey Amerika Çin ve Avustralya'ya da yayılmışlardır. Her yıl ateş karıncaları milyonlarca dolarlık zarara neden olmaktadır bu nedenle ekonomik olarak çok büyük bir sorundurlar.


    Ateş karıncaları omnivor(hem et hem ot ile beslenen) olan canlılardır, bulabildikleri her şeyi yerler her türlü böcek, ufak kuş ile beslendikleri bilinmektedir ayrıca yeni doğmuş buzağa yavrularının solunum yollarına saldırıp öldürdükleri vakalar bile rapor edilmiştir(yeni doğan otobur hayvan yavruları bir tehlike sezdikleri zaman oldukları yere uzanıp bekleme içgüdüsüne sahip olduğu için yavru hayvanı ateş karıncaları öldüre bilmektedir). Akeş karıncaları ellekronik mekanızmalarınıda bozmaktadırlar elektrik ışıklarını bozmakta ve hatta elektrik trafolarını patlattıkları bile olmaktadır.

    Ateş karıncaları kendilerini tehlike altında hissettikleri zaman saldırıya geçerler ve her karınca diğer karıncaları bölgeye çekmek için kimyasal bir feromon salgılar bu şekilde kısa sürede sayıları artar zehirlidirler ve iğneleriyle salgıladıkları zehir dokuyu tahrip etme özelliğinde.

    Ateş karıncaları son derece dayanıklı canlılar bir mikro dalga fırının için kaldıktan sonra bile hala hayatta kalabiliyorlar. Eğer yuvalarına su dolmaya başlarsa dakikalar içerisinde kraliçe ve yumurtalar dahil kolonideki her bireyi dışarı çıkara biliyorlar ve bölgeyi sel basarsa bir birlerine kenetlenip canlı bir sal oluşturuyorlar bu şekilde bir koloni hiç kayıp vermeden aylarca su üstünde kalabiliyor.
    Bu sal oluşturma davranışını sergileyen başka bir canlı daha yok.

    karıncalarının doğal düşmanları tabut sinekleridir bu sinekler sadece ateş karıncalarının kafalarına larvalarını bırakarak üreye biliyor, karıncalar bu süreçte larvanın besleneceği kuluçka makinesi görevi görüyor ve sürecin sonunda gelişen forit sineği yavrusu karıncanın kafasını patlatıp dışarı çıkıyor. Tabut sineğinin ömrü bir kaç gün bu nedenle çabucak çiftleşip yumurtalarını bırakacağı bir ateş karıncası bulmalı, döngü böyle sürüp gidiyor. Arjantin ve Brezilya dışınkadi ülkelerde bulunan ateş karıncaları tabut sineği gibi doğal düşmanları olmadığı için kısa sürede geniş alanlara yayıla biliyorlar.

    Ateş karıncalarının larvaları ve kraliçelerinin protein ile beslenmeleri gereklidir.

    havalarinsesi.com/attachment/2437/


    Yukarıdaki resimde kuluçka süresini tamamlayıp, beslendiği ateş akrıncasının kafasından çıkmakta olan tabut sineği görülmektedir.


    Ateş karıncaları çok dayanıklı canlılardır her türlü doğa koşulunda hayatta kalabilirler. Doğada görülebilecek en karmaşık sürü davranışını sergileyen canlılardan biri oldukları su götürmez bir gerçek.
    Neyseki Türkiye'de bulunmuyorlar :)

    Alıntıdır